Gönlüm düştü bu sevdaya gel gör beni aşk neyledi. 

Yunus Emre

 

        TDK’ye göre aşk; aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, amor olarak geçiyor. Bu tanım kimilerine oldukça sığ gelebilir; zira aşk bugün bilimin, edebiyatın ve sanatın ve dahi tüm insan uğraşlarının ilgisini çeken ve üzerine tanımlamalar yapılmış bir konudur. Biz bugün aşkı psikoloji biliminin psikanalitik kuramına göre inceleyeceğiz. Bakalım psikanaliz kuramcıları aşk hakkında neler ortaya koyuyor?

        Lacan’a göre aşk cinsel ilişki eksikliğini günlük hayatta sevgiliyle kaynaşarak vakit geçirerek telafi etmektir. Lacan’a göre aşk aynı zamanda sizde bulunmayanı ötekine vermektir, bu da şu anlama gelir; aşk sizde olanı bir nevi hediyeler vermek değildir sizde olmayanı vermek sahip olmadığınız bir şey için kendinizi aşmanız demektir. Bunun için öncelikle eksik olduğunuzu kabullenmeniz gerekir. Lacan (1994) aşkın aslında aşk aracının veya objesinin sahip olduğu şeye değil yoksun olduğu şeye yönlendirildiğini iddia eder ve objeye bu yoksunluğun yerini tuttuğu sürece değer verildiğini belirtir (s. 156). Aşk aynı zamanda, Lacan’a göre, saldırganlıkla büyük oranda ilişkilidir. Öte yandan Sigmund Freud aşkı ve saldırganlığı yaşam ve ölüm dürtüsünün bir sonucu olarak görür. Bu dürtüler Freud’a göre insanın iki temel dürtüsüdür, dolayısıyla aşkı yaşam dürtüsüne saldırganlığı ise ölüm dürtüsüyle ilişkilendirmiştir. 

Aragon diyor ki; Mutlu Aşk Yoktur! 

        Peki bütünleşmeyi imkansız kılan şey nedir? Yetişkin kadın ve erkek cinselliğinin uyanış süreci ödipal dönemdir. Kız ve erkek çocukları ödipal süreci farklı şekillerde deneyimler. Cinselliğin doğuşu cinsel kimliğin oluşmasıyla paralel bir süreçtir. Bilindiği üzere bu süreçte toplumsal cinsiyet rolleri kazanılır ve kız çocukları anneyle erkek çocukları babayla özdeşleşir.

Peki bu süreçte kız ve erkek çocuklarının karşılaştığı zorluklar nelerdir? 

        Kız çocuğunun bu dönemde iki temel korkusu vardır. İlki erotik nesne olarak babayı seçen kız çocuğunun anneyle rekabet halinde olmasından ötürü anneye karşı olan sevgisini kaybetme korkusu. Bir diğeri ise baba tarafından zedelenme korkusudur. Küçük kız çocuğu baba ile kendi arasındaki cinsel organ farkından kaynaklanan, cinsel organının zarar görmesinden korkar. Karen Horney bu duruma kadınların tecavüz ile ilgili korkularının ödipal dönemde fark edilen bu eşitsizlikten kaynaklandığına dikkat çeker. 

        Erkek çocuğunun cinsiyet kimliği gelişimi kız çocuklarına göre nispeten daha zordur çünkü burada bir anneden ayrılış, kopuş söz konusudur. Erkek çocuğu anneyi arzular ve bu durumda babadan ceza alma korkusuyla yüzleşir. Erkek çocuğundan katbekat büyük bir bedene sahip olan baba erkek çocuğunu yenecek güçtedir dolayısıyla bu erkeklerdeki evrensel iğdiş edilme korkusunun temelidir. Yine bu süreçte erkek çocuğu anne tarafından reddedilme korkusu da yaşar.  

        Gelelim ergenlik dönemine… Ergenlikte erkek çocukları daha kolay uyarılabilen cinsel doğaya sahiptirler. Ergenlik sürecinde erkek kontrolsüz bir kolaylıkla uyarılan ve gözle görülür bir cinselliğin uyanışı gözlemler. Bu süreçte cinsel performans ilişkinin önüne geçer zira bu haz için ilişki feda etme eğiliminin kökeni ödipal süreçte erkek çocuklarının yaşamış olduğu zorlu süreç önemli bir rol oynar. Anneden ayrılmak için anneyi olumsuzlamak zorunda kalan erkek, cinsel nesneye duyulan arzuyu bir ayrışma olarak algılar. Bu da cinsel nesneyle ilişkisel birlik deneyimini zorlaştırır.

          Ergen kız ise daha farklı ilerler. Kızlar ergenlik döneminde kendileri için dahi gizem taşıyan bir cinsellikle yüzleşirler. Kadının cinsel uyarımı erkeğe göre daha zordur dolayısıyla bu da içerisinde bir miktar gizem taşır. Ergen kızların ödipal süreçte annelerini kaybetme korkularından kaynaklanan yalnızlaşmadan korkarak ilişki adına hazzı feda etme eğilimleri vardır. Hazzın peşindeki ergen erkek ve ilişki peşindeki kız çocuğu yetişkinlik sürecindedir. Performans korkuları ile güdülenen ve ilişki tarafından yutulma kaygılarına karşı güçlü bir yalıtmayla şekillenen bu eril cinsellik, dişil göze son derece mekanik görünür. Oysa, pasikanalitik bakış açısı bize bu mekaniki performans odaklı ve yalıtılmış cinselliğin gerisindeki “erkek çocuğunu gösterir. Anneye gerilemekten korkan, babanın “gücü” karşısında yetersizlik yaşayan, baba tarafından cezalandırılmaktan korkan erkek çocuğu aynı zamanda erkeklerin eş zamanlı çok eşli ilişkilerinin kökenini ödipal süreçte erotik nesneyi kaybetme korkusuna bağlanır. (Doğrusöz, 2012)

Kadın cinselliği ilişkiyi cinsel hazzın önüne koyar. ilişkiyi kaybetme korkusuyla beraber cinsel hazzı feda etme eğilimi vardır. Cinsellik ve ilişkiyi bir bütün olarak algılar çünkü temelde ödipal dönemde anneyle yaşanan rekabetin getirdiği anneyi kaybetme korkusu yatar. Kız çocuğu için cinsellik ve ilişki ayrılmaz parçalardır zira cinsel arzu sevilen, ötekiyi kaybetme riski taşır. Aynı zamanda cinsellik baba tarafından incitilme riskini de taşır. Yetişkin kadınlarda patolojik formlarda görülen mazoşizmin kökeni de bu incitilme korkularına bağlayabiliiz. Bu noktada psikanaliz bize eril ve dişil cinselliğinin ironik zıtlığını göstermiş olur. 

 

Mutlu Aşk Yoktur 

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiçbir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur

Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur

Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur

Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur

Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da

                                                   Louis Aragon

        Şair mutlu aşk yoktur diyor, psikanaliz ise bize bunun açıklamasını yapıyor. Tüm bu zıtlıkların içinde mutluluk belki mümkün olmayabilir ama aşk olduğu sürece fırtınayla bir nebzede olsa mücadele edilebilir. Mutlu aşk yoktur ama aşk vardır. 

 

Kaynakça:

Doğrusöz, M. (2012). Erotik Aşka Psikanalitik Bir Bakış. Bilim ve Düşün .

Hilâv, S. (1982). Lacan, Jacques, “Psikanaliz Deneyiminin Ortaya Koyduğu Biçimiyle “Özne-Ben”in İşlevinin. Yazko Felsefe Yayınları.