Soğuk bir kış sabahı, donmamak için

birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz.

     Sınırlar hayatımızın birçok yerinde karşımıza çıkan bir kavram bazen engelleyici, bazen yeni yollara çıkaran bazen de kendimizi, benliğimizi keşfetmemize yardımcı olan. Sınırlar, insanların sağlıklı bir kişisel alan duygusu yaratmak için belirlediği çizgilerdir. Fiziksel veya duygusal olabilir ve bir kişinin arzularını, ihtiyaçlarını ve tercihlerini diğerinden ayırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda, her bireyin kendi kimliğini ve kişisel alanını mesleki ve kişisel ilişkiler içinde sürdürmesi için bir yol sağlar. (Goodtheraphy.org, 2017).

     Hepimiz toplum içinde farklı sosyal rollere sahibiz ve bu roller ile var olarak hayatımızı devam ettiriyoruz. Öğrenci olarak, çalışan olarak, ebeveyn olarak, çocuk olarak ya da başlı başına bir birey olarak var oluyoruz. Fakat bunların yanı sıra hangi role sahip olursak olalım hepimizin farklı sınırları var. Kurmuş olduğumuz farklı ilişkilerle farklı sınırlar çiziyoruz kendi içimizde, kendi çevremize. Çünkü insan tek başına yaşayamayan bir varlıktır ancak ötekiyle varlığını tamamlayabilir ve ötekiyle hep bir araya gelmek zorundadır. Kendini soyutlayamaz, tek başına varlığını devam ettiremez. Bu tamamlanma ihtiyacıyla birlikte o sınırları çizme ve koruma eğilimi içindedir. Psikiyatrist/Psikoterapist Agah Aydın Olgunlaşmamış Kişilikler podcastinde bu durumdan bahsediyor. İnsan ötekiyle bir araya gelince ister istemez bir çatışma meydana gelecek diyor çünkü birinin istekleri diğerininkini aşacak, tam olarak aynı seviyede olamayacaklar. İki kişinin aynı anda aynı şeyi istemesi mümkün değil. Tam bir mutluluktan, mutlak bir mutluluktan bahsedemeyiz bu nedenle her bir bireyin aynı noktada olmasını da bekleyemeyiz. İnsan ötekinin kalbinde tüneyecek yer arayan zavallı bir varlıktır ve bu tüneyecek yeri bulduğunda da bu değil duygusuna ulaşır. İşte bu sebeple her insanda bir kırıklık oluşur. Yani ötekinin istekleriyle senin isteklerinin bir yerde durması gerekiyor. Sınırda durmak gerekiyor. O durmak insana acı veriyor. O kırıklığa katlanabilen insanların ilişkisi sürüyor. Her istediğim her zaman olmayacak, bazıları eksik kalacak. Buna katlanabilirseniz mutlu olabileceğinizden bahsediyor.  

     Schopenhauer Kısa Felsefi Denemeler adlı eserinde sınırlar konusunu kirpiler metaforunu kullanarak şöyle örneklendirir; “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar. Bu uzaklıkta duramayanlara, İngiltere’de “keep your distance!/mesafeni koru!” denir. Bu noktada, çevrenin sıcaklığını hissetme arzusu kısmen karşılanır ama buna karşılık okların acısı hissedilmez. Kendi iç sıcaklığı çok yüksek olanlar ise, ne sıkıntı vermek, ne de sıkıntı çekmek için, topluluklardan uzak durmayı tercih ederler.'' Freud ise benzer bir yaklaşımla şöyle diyor; “Soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz.” Eğer kirpiler bir ve tek olma arzusuyla var olmaya devam etmek isteselerdi diğerlerinden uzaklaşıp soğuktan donacaklardı. İnsan da böyle bir varlık. Ötekine donmayacak kadar mesafede yakın, ötekini kanatmayacak kadar da uzakta durmalı. Eğer bunu başaramazsa, yeterli ve gerekli sınırı çizemezse ya da koruyamazsa varlığını devam ettirmesi çok zor. Zaman geçtikçe belki sınırlarımız, farkındalıklarımız değişiyor. Fakat toplumda var olma içgüdüsü ile diğerleri ile birbirimize bağlıyız. Karşıt görüşlerimiz var, ama soğuktan donmak yerine o bize karşıt gelen görüşlere saygı duymayı öğreniyoruz. Bir şekilde ortak noktayı bulmamız gerekiyor, sınırlarımızı çizmemiz gerekiyor.  

     Sağlıklı sınırlar başkalarının duygu ve ihtiyaçları için haksız veya uygunsuz bir şekilde sorumluluk aldıkları bir konumda olmaktan kaçınmalarına yardımcı olurken insanların kendileri ve eylemleri için sorumluluk almalarına izin verir. Bu nedenle, iyi gelişmiş sınırlara sahip olmak, daha sağlıklı ilişkiler kurmayı sağlar ve bir kişinin diğer insanlar tarafından manipüle edildiğini, ihlal edildiğini veya başka şekilde kötü muamele görmesini önlemesine yardımcı olur (Goodtheraphy.org, 2017).

     Bireyin sınırları, yaşamlarına kimin ve ne kadar ölçüde izin vereceğini belirlemelerine yardımcı olur. Sınırlar aynı zamanda kendi ve diğerleri arasında net bir ayrım yaratarak bireyin kendi kimliğini oluşturmasını ve sürdürmesini de sağlar. Bir kişinin sınırları zayıf olduğunda, kendi duygularını diğerlerininkinden ayırması daha zor olabilir. Kendimizi daha iyi tanımamız, duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı doğru şekilde anlamamız, öz-saygımızı ve benliğimizi oluşturmamız ve toplum içinde de sağlıklı bir duruşumuz olması için sınırlarımızı doğru şekilde oluşturmalı ve korumalıyız. 

 

Referanslar:

https://www.goodtherapy.org/blog/psychpedia/boundaries 

https://open.spotify.com/episode/5XhXRrvqM6KAQZGx7bQGRA 

https://wannart.com/icerik/7413-schopenhauer-ve-freudun-kirpi-ikilemi 

Schopenhauer, A. (1851). Parerga ve Paralipomena: Kısa Felsefi Denemeler.