Dünya Sağlık Örgütü engelliliği; “kişiden ya da bir bütün olarak vücuttan beklenilen davranışlar, yetenekler ve görevler olarak ifade edilen normal aktivitelerin yerine getirilmesindeki eksiklik ya da sınırlılık”, “bir yetersizlik veya özür nedeni ile yaşa, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak kişiden beklenen rollerin kısıtlanması veya yerine getirilememesi” olarak tanımlamaktadır (1980, s. 28). Engellilik genel anlamda fiziksel ve zihinsel engellilik olarak iki grupta incelenebilir (Öztabak, 2017, s. 357). Zihinsel engellilik etkilediği bireyleri kalıcı olarak işlevsiz kılabilen ve ömür boyu gözlem, kontrol, bakım, tedavi ve rehabilitasyon gerektiren ciddi bir bozukluk olarak tanımlanabilir (Balcı, Kızıl, Savaşer, Dur ve Mutlu, 2019, s. 124). Dahası, diğer kronik hastalıklarda da görüldüğü gibi aile üyelerini ekonomik, sosyal, duygusal, davranışsal ve bilişsel yönlerden etkilemektedir. Bedensel engellilik ise doğuştan veya sonradan kazanılmış bedensel eksiklik ya da sınırlılık olarak tanımlanabilir (Öztabak, 2017, s. 358). 

     Bilgi ve tutumlar engelliliğe ve engelli bireylere bakış açısından önemli bir faktördür. Örneğin; engelli bireyler için erişilebilir fiziksel ve sosyal ortamlar yaratmak öncelikle farkındalığın artmasıyla ve olumsuz tutumların değişmesiyle mümkün olabilir (Dünya Engellilik Raporu, 2011, s. 6). Dünyanın her yerinde engelli bireylerle ilgili olarak çeşitli olumsuz imajlar, basmakalıp söylemler ve damgalamalar yaratılmaktadır. Damgalanma biçimleri ve ötekileştirme farklı ülkelerde veya bölgelerde hemen hemen aynıdır. Örneğin; ruh sağlığı bozuklukları bulunan bireyler sağlık kurumlarında bile ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. Engelliliğe karşı olumsuz tutumlar nedeniyle engelli bireylere olumsuz tavırlar gösterilebilmektedir. Örneğin;

  • Okullarda çocukların engelli çocukları sindirmeye çalışması,
  • Otobüs sürücülerinin engelli yolculara yardım etmemesi,
  • İş yerlerinde insanların engellilere karşı ayrımcılık yapması,
  • İnsanların tanımadıkları engellilerle alay etmeleri.

     Bu tarz olumsuz tutum, düşünce ve davranışlar hem engelli çocuklar hem de yetişkinler üzerinde olumsuz etkiler doğurmaktadır, bu nedenle kendilerine saygılarını yitiren engelli bireyler topluma katılmaktan daha fazla kaçınmaktadırlar (Dünya Engellilik Raporu, 2011, s. 6). Engelliliklerinden dolayı rencide olan bireyler bazı yerlere gitmekten kaçınmakta, rutinlerini değiştirmekte ve hatta evlerini terk etmektedirler.

     Engelli kimliği bireyin kendini, kimliğini nasıl tanımladığının yanı sıra toplumsal sınırlardan da bağımsız olamıyor ne yazık ki. Engelli bireyler toplumun diğer bireylerinden farklı olmaksızın eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. Fakat bu hak ve özgürlüklerin erişilebilir olması ve eşit/adil bir şekilde kullanılabilmesi önemli ve olması gerekendir. 

     Bireyin engelliliği ve toplumsal engellerin etkileşimi bireyin kendilik ve benlik algısını etkilemekte aynı zamanda olumsuz durum ve koşullardan dolayı engelli bireyler kendilerini daha sınırlandırılmış ve soyutlanmış hissedebilmektedir. Bu nedenle, öncelikle toplumsal bilincin artması, anlayış/algılama/bakış açısı olgularının kazanılması ve toplumsal engellemenin ortadan kalkması gerekmektedir. Eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsızlık gibi temel hak ve özgürlüklerin toplumdaki her bireyi kapsadığının bilincinde olmak ve kabul etmek gerekmektedir. 

     Diğer yandan psikoloji perspektifinden bakıldığı zaman ise engelli bireylerin toplumdaki diğer bireylerden çok daha farklı psikolojik ihtiyaçları yoktur (Deniz, 2018, s. 8). Ancak, sadece engelliliğinden dolayı toplumdan dışlanan ve ötekileştirilen bireylerin depresyon ve anksiyete gibi problemlerle karşılaşmaları daha olası olabilmektedir. Farklı söylemlere ve davranışlara maruz kalan bireyler kendilerini diğerlerinden farklı, eksik ya da onlar gibi olmadıklarını düşünerek bağımsızlıkları ve benlik algıları zedelenebilmektedir. Dahası, engelli bireylerin ailelerinin de aşırı korumacı ve müdahaleci tutumları sebebiyle bireyin bağımsızlığı sekteye uğramakta ve bireyin öz-yeterliliğinin gelişememe ihtimali de söz konusu olabilmektedir (Deniz, 2018, s. 9). Bundan dolayı, sadece engelli bireylerin değil diğer aile üyelerinin de psikolojik yükü artabilmekledir.

     Engellilik diğer bireylerden farklı olmak anlamına gelmiyor. Toplumun bu bilinci ve farkındalığı kazanması toplumdaki her bireyin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu anlaması ve kabul etmesi gerekiyor. Psikolojik, sosyal, fiziki ve ekonomik haklar toplumdaki her birey için kapsayıcı ve adil olmalıdır. Engelli bireylere yönelik ayrımcılık ve ötekileştirme içeren tüm tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Eşitlik ve hak temelli yaklaşım benimsenmeli ve uygulanmalıdır. 

 

Referanslar:

Balcı, S., Kızıl, H., Savaşer, S., Dur, Ş. & Mutlu, B. (2018). Zihinsel Engelli Çocuğu Olan Ailelerin Yaşadığı Güçlüklerin ve Aile Yükünün Belirlenmesi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 10(2), 124-130. 

Deniz, P. (2018). Psikoloji Penceresinden Engel ve Engellilik Kavramlarına Bakış. Pivolka, 8, (29), 6-10. 

Dünya Engellilik Raporu. (2011). 

Öztabak, M.Ü. (2017). Engelli Bireylerin Yaşamdan Beklentilerinin Belirlenmesi. İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 9, 355-375.

WHO. (1980). International Classification of Impairments, Disabilities and Handicaps. Geneva: World Health Organization.