Panik bozukluk, bilişsel modele göre, kişinin bedensel duyumlarına hassasiyet geliştirip bu duyumları felaketleştirmesi ve ciddi fiziksel ve ruhsal sonuçlar yaşayacağına inanması olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu bedensel duyumların panik atağa dönüşmesinde otomatik düşüncelerin önemli bir etkisinin olduğu düşünülmektedir. Bir örnekle açıklarsak; kişi kalp atışlarının yükseldiğini duyumsar. Bunu felaketleştirici bir otomatik düşünce izler: Öleceğim/Delireceğim/Bayılacağım/Kalp krizi geçireceğim vb. Bu düşünceler korkuyu tetikler ve otonomik uyarılma artar. Bütün bunların sonucunda fiziksel belirti şiddetlenir ve bir kısır döngü oluşur. Panik bozukluğun sürmesinde felaketleştirici düşünceler son derece etkilidir. Kişi kalp çarpıntısı yaşadığında kalp krizi geçireceğini, baş dönmesi yaşadığında bayılacağını, boğazında bir yumru hissettiğinde boğularak öleceğini, zihni durduğunda delireceğini düşünmektedir. Söz konusu felaketleştirici otomatik düşünceler azalırsa panik ataklar da azalmaktadır.

 

Panik bozukluğu olan kişilerin sıklıkla hastanelerin acil servislerine kalp krizi gibi nedenlerle başvurduklarını görürüz. Kişiler bunu defalarca yaşasalar bile yine de her seferinde bir felaketleştirici düşünceyle tekrar tekrar gelirler. Bu, o kişilerin samimi olmadıkları ya da numara yaptıkları anlamına gelmez. Kişiler gerçekten o düşünceleri gerçek olarak algılarlar. Madalyonun diğer tarafındaysa fiziksel rahatsızlıklar vardır. Yani, kişi bir fiziksel hastalık sebebiyle bunları yaşıyor olabilir. Bu sebeple panik bozukluk tanısı, ancak diğer fizyolojik rahatsızlıklar dışlandıktan sonra konur.

Peki panik bozukluk nasıl devam eder? Kişi bir kez bedensel duyumları felaketleştirdikten sonra iki süreç işleyerek bu bozukluğu devam ettirir. Bunlardan ilki bedensel işaretlere seçici dikkat geliştirmedir. Kişi sürekli kendini kaygıyla kontrol eder. “Midem mi bulanıyor?”, “Nefesim iyi mi, daralıyor mu?” gibi bedensel düşüncelerle sürekli meşgul olurlar. Günlük hayatlarına devam ederken bir yandan sürekli bedenlerini tararlar. Bu tetiktelik panik bozukluğun devam etmesinde etkilidir. İkinci süreçse kaçınmayı da içeren güvenlik sağlayıcı davranışlar geliştirmedir. Peki güvenlik sağlayıcı davranışlar derken tam olarak nelerden bahsediyoruz? Bu davranışlar kişinin korktuğu felaketin başına gelmemesi için yaptığı davranışlardır. Bu, kişinin bir atağı tetikleyeceğini düşündüğü ortamlardan kaçınması ya da belirtilerini ortadan kaldırmak için yapılan davranışlar şeklinde olabilir. Örneğin kalp krizi geçireceği korkusu ile yavaş hareket etmeye başlar. Bir diğer örnek hastaneden uzak yerlere gitmekten kaçınma olabilir. Fakat buradaki dezavantajlı durum şudur: Güvenlik sağlayıcı davranışlar kişiye güvence verir fakat ters etki olarak felaketleştirici düşüncelerin sürmesine neden olur. Yani kişi, bu bedensel duyumlarla baş edebileceğini görme fırsatını kaybeder. Mesela yavaş hareket etmese de kalp krizi geçirmediğini göremez.

Kaçınma davranışları giderek kişinin hayatını daha da kısıtlar. Kişi ataklardan kaçayım, atakları engelleyeyim derken hayatı gittikçe daralır. Hatta bazı durumlarda agorafobi de gelişir ve kişi evden çıkmaktan korkar hale gelebilir. Evde kalsalar da güvende hissetmezler. Dolayısıyla, Panik Bozukluk tanılı danışanlarla Bilişsel Davranışçı Terapi’de danışanın felaketleştirici düşüncelerinin daha gerçekçi düşüncelerle yer değiştirmesi sağlanır ve güvenlik sağlayıcı davranışların azaltılmasına çalışılır.

Yazıyı bitirmeden önce hatırlatmakta fayda var. Sizde de panik bozukluk olduğunu düşünüyorsanız öncelikle tanı için diğer hastalıkları dışlamak için bir psikiyatriste gitmelisiniz. Sonrasında psikiyatristiniz ilaç tedavisini gerekli görüyorsa ilaçla birlikte, yoksa da ilaç tedavisi olmadan terapiye başlayabilirsiniz.

Kaynak:

Clark, D. (1986). A cognitive approach to panic. Behaviour Research and Therapy, 24(4), 461-470. doi:https://doi.org/10.1016/0005-7967(86)90011-2