Mental bozukluklara sahip kişilere karşı damgalama, önyargı ve ayrımcılık açık veya hemen göze çarpmayacak şekilde olabilir, ancak bundan bağımsız olarak zarara sebebiyet verebilirler (Amerikan Psikiyatri Birliği, n.d.). Damgalama, kültürel olarak devalüe edilmiş veya itibarsızlaştırıcı şekilde görülen leke/işaret veya özelliklerin daha güçlü gruplar tarafından bir kişiye veya gruba uygulanması sürecidir (Fudge Schormans, 2014). Bu damgalayıcı işaret, işaretli kişilerin daha aşağı ve kusurlu olduklarını ifade eden ilgili yargıdan dolayı işaretli kişileri (“onlar”), işaretsiz kişilerden (“biz”) ayrıştırmak ve farklılaştırmayı amaçlar.

Amerikan Psikiyatri Birliği (n.d.) araştırmacıların üç farklı tip damga belirlediğini ifade etmiştir: kamusal damga (public stigma), kendini damgalama (self-stigma), kurumsal damga (institutional stigma)*. Kamusal damga (public stigma), başkalarının mental bozukluklar ile ilgili sahip olduğu negatif ve ayrımcı tutumları içerir. Kendini damgalama (self-stigma), mental bozukluklara sahip kişilerin durumlarıyla ilgili negatif tutumlarını, içselleştirilmiş utanç dahil, ifade eder. Kurumsal damga (institutional stigma) ise daha sistemiktir; mental bozukluğu olan kişilerin imkanlarını kısıtlayan kasıtlı veya kasıtsız hükümet ve özel kuruluş politikalarını içerir. Buna, diğer sağlık hizmetlerine kıyasla daha az ruh sağlığı hizmeti sunulması, mental bozukluklarla ilgili araştırmalar için daha az fon ayırılması örnek olarak verilebilir. Vogel ve arkadaşları (2013) yaptıkları araştırmayla kamusal damganın (public stigma) zaman içinde kendini damgalama (self-stigma) olarak içselleştirildiğini ve baştaki kamusal damganın (public stigma) daha yüksek olmasının sonraki kendini damgalamanın (self-stigma) daha yüksek olmasını öngördüğünü desteklemiştir.

Mental bozukluklara karşı damgalamanın politik, toplumsal ve bireysel sebepleri olabilmektedir, bu damgalamanın en büyük faktörlerinden birinin mental bozukluğu olan kişilere yönelik duyulan korku olduğu söylenebilir (Bilge & Çam, 2010). Bu kişiler toplumda tehlikeli, iletişim sorunu olan, çevresine zarar veren, dengesi bozuk ve davranışları tahmin edilemez kişiler olarak görülebilmektedir. Mental bozuklukları olan kişilerin günümüz medyasında zararlı, değersiz, şiddete meyilli ve ne yapacakları tahmin edilemeyen kişiler olarak resmedilmeleri toplumda mental bozukluklara karşı negatif tutum ve inanışları beslemektedir (Asan, 2019). 

Damgalamanın ve ayrımcılığın kişilerin semptomlarının kötülemesinde ve yardım alma olasılıklarının düşmesinde payı olabilir (Amerikan Psikiyatri Birliği, n.d.). Mental bozukluğu olan kişilerin durumu fark edebilmeleri, çözüm arama davranışları, tedavi ve rehabilitasyon uyumları damgalama ve ayrımcılık tarafından doğrudan etkilenmektedir (Oban & Küçük, 2011). Kendini damgalama (self-stigma) ağır mental bozukluk tanısı almış kişilerin tedavisinde negatif etkilere sahiptir (Yanos ve ark., 2020). Umut kaybı, düşük özgüven, semptomlarda artış, sosyal ilişkilerde zorluklar, tedaviye devam etme olasılığında düşüş, işte daha fazla zorlukla karşılaşmak bahsedilen negatif etkilerden bazılarıdır. Bunlara ek olarak, mental bozukluğu olan kişilerin yanında, bu kişileri destekleyen yakınları da damgalamalardan negatif etkilenmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, n.d.).

Mental bozukluklara yönelik damgalama neredeyse tüm dünyada büyük bir problem oluşturmaktadır, bu durum Türkiye’de de oldukça ciddidir (Asan, 2019). Birçok çalışma mental bozukluklara yönelik negatif tutumun, toplumun her kesiminde belirli oranlarda gözlemlendiğini belirtmektedir. Toplumun, özellikle de gençlerin, mental bozukluklar ile ilgili yeterli bir eğitimden geçmesi bu negatif tutumları azaltacak önemli bir adım oluşturur. Ayrıca medyanın mental bozukluklara yönelik tutumunun değiştirilmesi yararlı olacaktır. Mental bozukluklara sahip kişilerle çalışan görevlilerin ve uzmanların damgalama konusunda eğitilmeleri (Oban & Küçük, 2011) ve uzmanların toplumun mental bozukluklarla ilgili eğitilmesi sürecinde aktif rol oynamaları (Asan, 2019) çözüme doğru önemli adımlar oluşturacaktır.

*“public stigma,” “self-stigma,” “institutional stigma” terimlerinin tam çevirilerine ulaşılamamıştır. Bu sebeple daha doğru çevirilerinin olabileceği ve yazıdaki çevrilmiş hallerinin bir terim olarak geçerli olmayacağı akılda bulundurulmalıdır.

 

Referanslar:

Amerikan Psikiyatri Birliği (n.d.). Stigma and discrimination. https://www.psychiatry.org/patients-families/stigma-and-discrimination

Asan, Ö. (2019). Ruhsal hastalıklar ve damgalama; toplumda, medyada, sağlık çalışanlarda ve her yerde... Sakarya Tıp Dergisi9(2), 199-205.

Bilge, A., & Çam, O. (2010). Ruhsal hastalığa yönelik damgalama ile mücadele. TAF Preventive Medicine Bulletin9(1).

Fudge Schormans, A. (2014) Stigmatization. In: Michalos A.C. (eds) Encyclopedia of Quality of Life and Well-Being Research. Springer, Dordrecht. https://doi.org/10.1007/978-94-007-0753-5_2871

Oban, G., & Küçük, L. (2011). Damgalama erken yaşlarda başlar… Gençlerde ruhsal hastalıklara yönelik damgalamayla mücadelede eğitimin rolü. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi2(3), 141-148.

Vogel, D. L., Bitman, R. L., Hammer, J. H., & Wade, N. G. (2013). Is stigma internalized? The longitudinal impact of public stigma on self-stigma. Journal of counseling psychology60(2), 311. https://doi.org/10.1037/a0031889

Yanos, P. T., DeLuca, J. S., Roe, D., & Lysaker, P. H. (2020). The impact of illness identity on recovery from severe mental illness: A review of the evidence. Psychiatry Research288. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2020.112950