Kadın doğulmaz, kadın olunur.

Simone de Beauvoir

 

      Çalışkan arı, tembel ağustos böceği, kudretli aslan ya da şaşkın ördek... Kendi de doğanın bir parçası olmasına rağmen; onun parçası olan canlıları hatta cansızları bile sınıflayan, onları etiketleyen ve sırf ''düşünebildiği'' için kendisini farklı konumlandıran tek canlıdır insan. Oysa doğanın varoluşunda böyle bir etiketleme veyahut hiyerarşi söz konusu değildir. Doğa insan ile ilgilenmez. Dolayısıyla ona karşı sevgi, nefret, kıskançlık ve intikam gibi duyguları da yoktur. O zaman buna sadece ihtiyaç duyan tek varlık neden insandır? 

     Düşünme yetisinin dışında, yaşadığı süre boyunca hep bir anlam arayışı içinde olan ve bu sebeple anlamı dile yani sembollere dökerek yaşamını belki de basit hale getirmeye çalışan ve aynı zamanda belirsizlik endişesi içerisinde aslında tanımlarla bir güvenli alan yaratmaya çalışan canlıdır insan. Böyle bakıldığında çok masum ve zararsız bir savunma mekanizması yarattığı izlenimi verebilmektedir. Fakat aslında bu etiketlemenin, anlam atfetmenin ucu bucağı yoktur. Öyle ki  biyolojik cinsiyetinin dışında kadın ve erkeğe de bir takım anlamlar yüklenmiştir. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gündem maddesi olan: erkek, er, eril olanadır. Biyolojik cinsiyet üzerinden kim daha güçlü ise sembolik anlamda ona bu etiket yapıştırılmıştır. Bu eril söylem ve onun negatifi gibi algılanan dişil söylem insanın dilinde nasıl vücut bulmuştur? Güçlü olarak atfedilen eril söylemin taşıyıcısı kimdir/kimlerdir? Ve Beauvoir' ın söyleyişi ile -yaratılan- kadın imgesi; tıpkı bir kaba konup o kabın şeklini alması istenen bir su kütlesi gibi midir? Peki o kap taşarsa ne olur?

 

Semboller Üzerinden Dişil Söylem ve Eril Söylem

     Güden (2006)' e göre insan topluluğu, cinsiyet sınıflaması ile iki grubu ayrılmıştır; kadın ve erkek. Biyolojik ve fiziksel görünüm farklılıklarından ötürü iki cins olacak şekilde zıt kutuplara çekilmiştir. Fakat bu kutuplaşmanın oluşum sebebini tek başına biyoloji ile açıklamak yeterli olmamaktadır. Salt biyolojik olarak erkek ya da dişi ayrımı yapılıyor olması doğada da olağandır. Bir aslan hem dişi hem erkek olarak ayrılmaktadır. Fakat genellikle ''aslan'' türü üzerinden güçlü sıfatı kullanılır ki bu iki cinsiyet ayrı ayrı ele alınmaz. İnsan için ise bu güçlülük hali sınıflara ayrılmıştır. Bunu antropoloji ve dil bilim üzerinden açıklamak mümkündür:

     Erkeklik, tam da etik boyutu içinde, yani er, erdem, şeref meselesinin (nif) özü olarak, şerefin korunması ve arttırılmasının esası olarak, fiziksel erillikten ayrılmaz haldedir; özellikle de gerçekten erkek olan erkekten beklenen cinsel kudret gösterileri aracılığıyla (gelinin kızlığının bozulması, erkek zürriyetin bolluğu vb.)... Aynı benzeştirmeler dölü ifade eden kelimelerde de bulunur: zzel ve bilhassa kökü itibarıyla -aâmar, doldurmak, bereketlendirmek bütünlüğü, yaşamla dolu olmayı ve yaşamla doldurmayı çağrıştıran laâmara; nitekim doldurmak kalıbı (dolu/boş, verimli/kısır vb.) doğurganlık törenlerinin oluşmasında düzenli bir biçimde kabarma kalıbıyla bir araya gelir (Bourdieu, çev. 2015: 23-26). Dolayısıyla eril ve dişil söylem bedenden gelen birtakım çıkarımlarla anlam atfedilmesi sonucu, o anlamı ötekine ulaştırmak ve onda da bu anlamın yerleşmesini destekleyecek toplumsal süreçlere evrilmiştir. Dil ve toplum birleşerek söylemin aktarılmasına destek olmuştur. Aktarım sırasında ilk akla gelen taşıyıcı baskın ve etken olan erkek olarak görülebilir. Oysa insan denen canlının ilişkilenme sürecinin mimarı olan ilk taşıyıcı rol dişi olanındır.

 

Fallus' un Fantazmı – Her Yol Eril Olana mı Çıkar?

     Lacan' a göre fallus direkt erkek cinsel organı anlamına gelmemektedir. Bunun yerine, fallus,  'penisin imgesel ve simgesel düzeylerdeki psişik tasarımıdır'. Bebek ile anne ilişkisi içerisinde bebek, annenin arzu nesnesi yani annenin imgesel fallusu olduğuna inanmaktadır. Fakat bir süre sonra annenin, onun dışında olanlara baktığını fark eder. Bu fark ediş aynı zamanda annenin de tüm güçlü olmadığı ve onun da fallusu aradığı ikinci bir öteki olduğu yönündedir. Bu ikinci öteki ise babadır, yani yasadır. Böylece çocuk babaya yönelerek özdeşlemeye başlar ki sembolik fallusa sahip olabilsin (Lacan 1958; akt. Nasio, 2006; Lacan, 1981: akt. Nasio 2006; akt. Ar, 2014: 62). Lacanyen psikanaliz göre penis sembolü, iktidara atıf yapmaktadır dolayısıyla dişinin de sahip olmak istediği ve aradığı iktidar onda değil onun işaret ettiği  ''erildedir''. Toplumsal cinsiyet olgusu açısından bakıldığında ise fallus' un ötekinde olduğunu işaret eden dişi ''ataerkil ağ'' kavramı içerisinde yer almaktadır. Toplumsal cinsiyet araştırmaları ile tanınan Kandiyoti (1977)' e göre bu ağ içerisinde kadın, anne olarak aslında bir kültürleme sürecinin baş aktörüdür ve kilit konularda yine ataerksel bir söylev ile erkekler üzerinde baskı kurabilir. Fakat bu çatışmalı süreçler şu gerçeği değiştirmez: ataerkilliğin esas sahibi yine erkeklerdir (akt. Demren, 2003: 2). O halde, kadın kısır bir döngü içinde dişil olarak ben de varım! demek için erilleşmeye ihtiyaç duymaktadır.

     Günümüz modern çağ insanı (hepsini katmak mümkün olmasa da )toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sıkça ve gür sesle dile getirmektedir. Belki de bunu en çok tetikleyen, artık kabına sığmayan o suyun kütlesidir. İnsanın ''şeylere'' yönelik anlam arayışı, onu tanımlama çabası belki de hayattaki en büyük arzusudur. Fakat bunu ya siyah ya beyaz, ya güçlü ya kuvvetsiz keskinliği ile yaptığı sürece bir çıkış bulamayacaktır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet üzerinden eril ve dişil' in gerçekte bir savaşa girmesi gerekmese de bu savaşı yaratanların kazanan tarafı olmayacaktır. Çünkü insanın  -kadın ya da erkek- işaret ettiği ve onu işaret eden bir ötekisi olmadığı sürece varlığı, yokluğa mahkumdur.

 

 

Kaynak:

Ar, Y. (2014). Fallus ve kastrasyon kavramları çerçevesinde bir anne-oğul ilişkisi:“Kevin hakkında konuşmalıyız”. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi. 1(1), 60-68.

https://open.metu.edu.tr/bitstream/handle/11511/49589/10.31682-ayna.470570-553912.pdf

Bourdieu, P. (2015). Eril tahakküm. (çev. Yılmaz, B.). İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

https://www.bpwankara.org/cms-uploads/bpw-bilgi-bankasi-eril-tahakkum.pdf

Demren, Ç. (2003). Erkeklik, ataerkillik ve iktidar ilişkileri. Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi.

file:///Users/mac/Downloads/Erkeklik_ataerkillik_ve_iktidar_iliskile.pdf

Güden, M. P. (2006). Dilde Cinsiyet Ayrımcılığı: Türkçe’nin İçerdiği Eril ve Dişil İfadeler Bakımından İncelenmesi. (Basılmamış yüksek lisans tezi), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/41950.pdf