Noksan veya eksik olma durumu kusurlu olmakla bağdaştırıldığında, kusursuzluk ve mükemmellik algısı başarı ile özdeşleştirillebilir (Özge Uğurlu,2015). Bu olgunun,toplumun başarı algısı üzerinde baskıcı bir etkiye sahip olduğunu gözlemleyebiliriz. Bu etkinin günümüzdeki yansımaları ise cinsiyet odaklı başarı beklentisi ayrımını ortaya çıkarmıştır. (Anahit COŞKUN, 2012)

     Geleneksel cinsiyet rolleri bağlamında basmakalıp yargılar ve cinsiyete odaklı görev paylaşımı, kadını sınırlandırarak kamusal alanlarda iş sahasını daraltma eğilimindeyken, erkeği toplumsal alanla ilişkilendirmiştir. (Anahit COŞKUN, 2012)

     Günümüzde bu alanda yoğun olarak yapılan kadınlarla ilgili çalışmalarda iki temel bakış açısı görüyoruz. Kadını dışsal bir etkiyle ev hayatıyla sınırlandırmaya çalışmak veya kadını aktif sosyal hayata yönlendirme ve hayattaki başarılarını bu ölçüde değerlendirme eğilimi.

     Peki gerçekten kadın iş ve sosyal hayatta mı aktif olmalıdır, yoksa eve dönük bir hayat mı inşa etmelidir? Bunun cevabını ilerleyen satırlarda konuşalım...

     Farklı kişilik tiplerini baz aldığımızda insanların ve doğal olarak kadınların da farklı kişilik özelliklerine sahip olduğunu görüyoruz (Carl Jung 1921, Myers Briggs 1940). En temelde dışa dönük kişilik tipine sahip kadınları ev hayatına sıkıştırmak veya içe dönük kişiliğe sahip kadınları dışa dönükleştirmeye çalışmak kadınları stereotipleştirmenin bir versiyonudur. Kişilik farklılıklarından dolayı kadınları tek tip bir alana yönlendirmenin kadınların hakkını savunmak olarak düşünmek sağlıksız bir yaklaşım olduğu söylenebilir.

     Kadınlar iş hayatında konumu ve iş yükü göz önünde bulundurulmaksızın gizli saldırganlık & ayrımcılık yani mikroagresyon (Züleyha Er, Neslihan Karakuş 2020) ve toplumun kadınları bilişsel engellere maruz bırakarak manipüle etmesi yani cam tavan sendromu gibi birçok cinsiyet ayrımcılığına maruz kalıyor. (Neslihan Derin, 2020)

     Bunun yanı sıra iş hayatında aktif rol almak istemeyen kadınların tercihine saygı duymayarak, pasif agresif bir tutumla kadının evde gösterdiği emeği değersizleştirmek ve çoğu zaman aynı ev işleri ve çocuk bakımını sürdürürken, sözümona daha değerli bir şey yapması için onu iş hayatında aktifleştirmeye zorlamak da kadının evde gösterdiği emeği değersizleştiriyor.

     Bugüne kadar yapılan çalışmaları baz aldığımızda gelişmiş toplumların bir özelliği olarak, kadının eğitim hayatında ve üretimde aktif rol aldığını görmekteyiz (Karakaya, 2018). Peki bu düzenlemeler, tüketim toplumunun kapitalist sisteme hizmet etmesi midir, yoksa gerçekten adaleti ve eşitliği savunan bir tutum mudur?

     Üzerine düşünülmemiş ve içsel olarak kabul görmeyen bazı kültürel kodlar üzerine bina edilen hayat şekilleri kadınların sosyal hayattaki imkanlarını kısıtlamıştır. Dışadönük sosyal kadınlar bu konudan yeterince olumsuz etkilenirken bunun yanı sıra bir grup manipüle edilen ve yaşam stili tercihi “yine” kendi tercihine bırakılmadan her alanda aktif olması beklenen kadınlar üzerinde kurulan baskı ve beraberinde ne yapsa yetersiz bulunma durumu günden güne daha da etkisini gösterdiği söylenebilir.

     Kadının öncelikli görevinin çocuklarının ve eşinin bakımı olduğu algısı, kadının ev işleri ve çocuk bakımında gösterdiği emeğin değersizleştirilmesine yol açmıştır. Kadının ailesine dair gösterdiği emeğin görünmez olması ev kadınlarının kendilerine dair değersizlik inancını pekiştirmiştir (Karakaya, 2018). Savran ve Demiryontan (2012:10-11), kadının evdeki emeğinin görünmez olmasının nedenini “doğallaştırılmış” olmasıyla bağdaştırmışlardır (Karakaya, 2018).

     Buna bağlı olarak kadının bulunduğu herhangi bir alanda (ev hanımlığı, annelik, yönetim, eğitim, spor, sanat, bilim vs) verdiği emeği görünür kılmaktansa, kadını toplumun algısına göre kabul görür bir alana yönlendirmek, toplumsal cinsiyet rollerinin farklı alanlarda başka başka kıyafetlere bürünüp kadının bireysel hayatını şekillendirme ve stereotipleştirme eğilimini güçlendirdiği düşünülebilir. Kadının toplumda kabul görmesi için sürekli daha fazla çaba göstermesini beklemek, bilince yerleştirilen onaylanma ve kabul görme ihtiyacının yine toplum tarafından manipülasyona uğratılmasına kapı aralar.

     Zastrow (2016:597) da endüstri öncesi toplumlar da kadınların giysi yapımı, bahçe ürünlerinin yetiştirilmesi, toplanması, tarlaya yardımcı olma gibi yiyecek üretimi ve ekonomik destekle ilgili sorumlulukları aldıklarını ancak asıl sorumlulukları bayağı ve daha alt yetenekleri gerektiren işler olarak görüldüğünden, emeklerinin değersizleştiğini ifade etmektedir. (Karakaya, 2018)

     Aslında burada gördüğümüz şey kadının faaliyet gösterdiği alanlar değildir. Kadının gündelik ev işleri veya çocuk bakımında gösterdiği emeği görmezden gelmekle, iş hayatında aktif rol alan bir kadın liderin en basit tabirle mikroagresyona (Uzay Dural Şenoğuz, 2016)  maruz kalmasına kadar, bana göre asıl mesele genel olarak kadının faaliyet gösterdiği alan olmamıştır. Asıl mesele kadın her nerede olursa olsun belli bir emek göstermesine rağmen, emeğini örtük veya açık bir değersizleştirme çabasıdır. 

     Ve bence ihtiyacımız olan şey; bu davranış ve söylemler karşısında yaptığı her işin arkasında, bu bir bardak su kaldırmak dahi olsa (ki bundan fazlasının yapıldığı aşikar), dimdik duran ve emeğine sahip çıkan kadınlardır ve kadınların emeğini değersizleştirmemeyi öğrenebilmiş nesiller yetiştirebilen ebeveynlerdir.

     Zira kadın kendi hür iradesiyle evde ütü yapıyorsa bu değerlidir, kadın bilim ve sanatla ilgileniyorsa bu değerlidir, kadın anne kimliğiyle çocuğuna bakım vermeyi seçmişse bu değerlidir, kadın iş hayatında kariyer yapmayı planlıyorsa bu da değerlidir. 

     Özetlemek gerekirse, kadınların başkalarının tabirlerine göre kaydadeğer alanlara yönlendirilmesinden ziyade istedikleri gibi varolduklarında kıymetli ve değerli olduklarını bilmeye görmeye hissetmeye deneyimlemeye ihtiyaçları vardır. Tıpkı her insan gibi..

     Koşulsuz kabulle kendinizi ve sevdiklerinizi kucaklayabileceğiniz kocaman yüreklerinizden öpüyorum... Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun, kadın gibi yaşamaya gönüllüyüz..

 

 

 

Kaynak:

 

Coşkun A., Özdilek R., (2012) Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sağlığa Yansıması ve Kadın Sağlığı Hemşiresinin Rolü. Cilt: 9 Sayı: 3ISSN: 1305-0397 / 2618-5741

 

UNDERSTANDING THE MALLEABILITY OF IMPLICIT STEREOTYPING AND IMPLICIT PREJUDICE TOWARD FEMALE LEADERSHIP: A LONGITUDINAL FIELD STUDY ON MUNICIPALITY EMPLOYEES IN TURKEY UZAY DURAL ŞENOĞUZ Ph.D. Dissertation, May 2016 Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Mahmut Bayazıt

 

Bayazıt, M., Czukor, G., Dural, U. & Özalp-Türetgen, İ. (2014). Pick your words carefully! Leader gender, emotion regulation request and follower reactions. Presented in the 74th Annual Meeting of the Academy of Management - August 1- 5, 2014 - Philadelphia, PA.

 

Micro Aggression in Teaching Turkish to Foreigners: Secondary School Example Züleyha ER Neslihan KARAKUŞ Volume 8/4September 2020 p. 223/239 

 

DERİN, N. (2020). Dünyadan ve Türkiye’den Örneklerle Cam Tavan Sendromu,

Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 10 (2), 137-154.

 

TUZGÖL, K. (Ocak 2018) Lacanyen Psikanalitik Kuram ve Öznenin Konumu. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi/ Cilt:1, Sayı:1: 41-53

 

Özkan, T., & Lajunen, T. (2005). Masculinity, femininity, and the Bem sex role inventory in Turkey. Sex Roles, 52, 103-110. 

 

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ, Aydeniz ALİSBAH TUSKAN

 

Uğurlu Ö., ( 2015). Kadının Benlik Sunumunun Güncel Bir Aracı Olarak Sosyal Ağlar Bir Tasarım Unsuru: ‚Kusursuzlaştırma. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8/1 

 

Karakaya H., (2018). Görünmez Emek ve Ev Kadınları. Fırat Üniversitesi İİBF Uluslararası İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi Cilt:2, Sayı:1