İntihar psikolojik, sosyolojik, psikiyatrik açılardan ele alınan çok yönlü bir olgudur. Dolayısıyla, intiharın altında yatan sebepler çok değişkenli, kültürel, dini, sosyoekonomik yönleri olan durumlardan kaynaklı olabilir (Tatlılıoğlu, 2012). Psikodinamik yaklaşıma göre “bilinçaltının öfkesi”; bilişsel kurama göre “kendine, dünyaya ve geleceğe negatif bakış”; toplumbilimsel kurama göre “toplumsal bir olgu”; sosyal öğrenme kuramına göre “stres verici olaylara karşı öğrenilmiş bir tepki” ve biyolojik kuramcılara göre ise intihar ”genetik ve biyokimyasaldır”. İntihar düşüncesi ve davranışı yaşama isteğine karşıt bir eylem olmakla birlikte, intiharı tetikleyen birçok risk faktörü bulunmaktadır (Harmancı, 2015). Örneğin, düşük sosyoekonomik durum intihar girişiminde bir risk faktörüdür. Dünyadaki intihar vakalarının büyük bir çoğunluğu, düşük ve az gelişmiş ülkelerde görülmektedir (Bilsen, 2018). Bazı çalışmalarda sosyoekonomik durumun yanı sıra, eğitim düzeyi, yaşanan bölge veya gelir düzeyi eş değişken olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, işsizlik de intihar riskini arttıran bir diğer durumdur (Harmancı, 2015). Ülkemizde eğitim durumlarına göre intihar girişim ortalamasına bakıldığı zaman, eğitim seviyesi düştükçe intihar oranın artmakta olduğu saptanmıştır. İntihar etme sıklığı yaş gruplarına ve cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Özellikle genç populasyonda önemli bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütüne göre, intihar, 15-19 yaş grubu arasında dördüncü sırada yer alan ölüm nedenidir. Ölümle sonuçlanan intiharlarda erkeklerin intihar oranı kadınlarınkinden daha fazladır. Ancak, ölümle sonuçlanmayan intihar girişimlerinde bu oran tersine dönmektedir yani intihar girişimleri, kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazladır (Tatlılıoğlu, 2012). Genel olarak yapılan çalışmaların sonuçlarına baktığımızda, gençlerin kendilerini problem çözme konusunda yetersiz hissettiklerinden stresli bir durum ya da olay karşısında da ilk olarak intiharı düşündükleri görülmektedir. Trafik kazalarından sonra, gençlerde ölüm sebeplerinden biri olarak önde gelmektedir. İntiharları, cinsiyete göre ele aldığımızda, kadınların stresli bir olay ya da durum karşısında, kendilerini erkeklere göre daha güvensiz algıladıkları, kadınları öfkelendiren etmenlerin erkeklerden daha fazla olduğu, kadınların daha çok kaygılı ve içe dönük tepkiler sergiledikleri, erkeklerin ise daha çok saldırgan tutumu benimsediklerine ilişkin bulgulara ulaşıldığını göstermektedir (Tatlılıoğlu, 2012). Bu faktörlerin dışında ailesel risk etkenleri, psikiyatrik hastalıklar, stresli yaşam olayları, sosyal etkenler, biyolojik ve genetik yatkınlık, psikolojik etkenler, fiziksel hastalıklar, bağımlılıklar intiharın başlıca nedenleri arasında yer almaktadır.
Fakat intiharlar önlenebilir. İntiharı ve intihar girişimlerini önlemek için toplumsal ve bireysel düzeylerde alınabilecek birçok önlem vardır. İntiharların en sık nedeni depresyondur ve doğru tanı konulursa ve tedavi edilirse toplumdaki intihar riski azalır. Benzer şekilde intihar mesajları veren kişileri uzmanlara yöneltmek, yakın çevrenin yapabileceği en büyük yardımdır. İntihar riskini yok saymak, bunun konuşulmasını tabu olarak görmek, intihar girişiminin gerçekleşmesine engel olmaz (Tatlılıoğlu, 2012). İntihar girişiminde bulunup hayatta kalan kişilerin de en kısa zamanda doğru şekilde tedavi edilmesi açısından uzmana yönlendirilmesi çok çok önemlidir. Bireylerin bu dönemde karşılaştıkları sorunlar ciddiye alınmalı, çocuk yetiştirme ve gençlik sorunları hakkında ebeveynler, öğretmenler ruhsal (psikolojik) sorunlar hakkında doğru şekilde bilgilendirilmeli; zamanında gerekli müdahale ve tedavinin hayat kurtarıcı bir işleve sahip olduğu unutulmamalıdır (Bilsen, 2018). Yakın çevrenin ilgisi ve desteğini hissetmek kişiyi daha güvende hissettirir. Yalnız olmadığını ve değerli olduğunu bilir. Bu nedenle, bu süreçte kişiye psikolojik destek sağlamak çok önemlidir.
Zaman zaman hepimiz zorlu süreçlerden geçiyoruz. Bazen içinden çıkmakta zorlandığımız, artık mücadele etmekten yorulduğumuz anlar oluyor. Umutsuzluğa düşüyoruz, karanlıkta kaldığımızı hissediyoruz. Sanki dünyanın bütün felaketleri, bütün kötülükleri bizi buluyormuş gibi düşünüyoruz. Duygularımız karmakarışık bir hale, hayat artık mücadele etmeye değmezmiş gibi geliyor. Yoruluyoruz. Umudumuzu kaybediyoruz. Boşluğun ortasında savrulup gittiğimizi düşünüyoruz. Etrafımızda kimse olmadığını, kocaman dünyanın içinde yapayalnız olduğumuza inanıyoruz. Artık hiçbir şeyin beklediğimiz gibi olmayacağına, aksine her şey daha kötüye gidecekmiş gibi yanlış bir algıya kapılıyoruz. Tutunabileceğimiz tüm dalların kırıldığına, umudumuzun tükendiğine inanıyoruz. Bütün bu duygular ve düşünceler içinde kaybolup giderken bir çözüm yolu arıyoruz. Fakat o çözüm yolu yine bizde, kendimizde, içimizde. Böyle kaybolmuş ve karanlık hissettiğimiz zamanlarda kendimize bakmak, içimizde hala var olan umutları görmek bize bir ışık olabilir, tekrar hayata tutunmak için bir el uzatabilir. Çevremize bakmak, yakınlarımızın varlığını hissetmek, bizimle beraber olduklarını görmek, uzatılan bir eli tutmak iyi gelebilir. Ancak hatırlatmakta fayda var; intihar düşünceleri, intihar planları ciddiye alınması gereken durumlar olduğunda geciktirmeden uzmana başvurmak en doğru adım olacaktır.
Kaynakça:
Bilsen, J. (2018). Suicide and Youth: Risk Factors. Frontiers in Psychiatry 9:540. doi: 10.3389/fpsyt.2018.00540.
Harmancı, P. (2015). Dünya’daki ve Türkiye’deki İntihar Vakalarının Sosyodemografik Özellikler Açısından İncelenmesi. Hacettepe University Faculty of Health Sciences Journal, Vol 1. (1-15).
https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/suicide
Tatlılıoğlu, K. (2012). Suicide Phenomenon As A Social Reality: A Social Psychological Evalution. AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:12, Sayı:2, 12:135-157. i