Çevremizden duyarız: “Herkes terapiye gitmeli. Herkesin bir psikologu olmalı.” , \"Bak ben terapiye gidiyorum. Sen de gitmelisin. Hatta bence herkes gitmeli.\", \"Eee… Evet, ben de gitmek istiyorum ama vakit olmadı bir türlü.\"
Psikoterapi araştırmalarında görülüyor ki, psikoterapi, çoğu zaman ekolünden bağımsız olarak, etkili. Yani, eğer tanı almış depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik bir bozukluğumuz varsa, ya da daha düşük düzeyde ilişki ve uyum problemleri gibi psikolojik zorluklar yaşıyorsak psikoterapi alan gruplar psikoterapi almayan kontrol gruplarına göre sıkıntılarında azalma, iyilik halinde artış yaşıyorlar.
O halde, terapi herkeste işe yarar mı?
Bu soruyu yanıtlamak için öncelikle Prochaska ve DiClemente’in (1982) Değişim Aşamaları Modeli’ni kısaca gözden geçirelim. Bu model, insanların çeşitli durumlarda değişim için izledikleri beş aşamayı tanımlar ve modelin psikoterapiye girme aşamalarına uyarlanması şu şekildedir:
- Niyet Öncesi: Bu aşamada hiçbir değişme niyeti yoktur. Kişiler problemlerinin farkında değildir ve terapiye gitmeleri için onların problemlerinin farkında olan aile ya da arkadaşları tarafından baskı yapılmış olabilir.
- Niyet: Bu aşamada kişi problemlerinin farkındadır, bunun için bir şey yapmaya niyetlenmektedir ancak o yönde gerçekten çaba harcamaya hazır değildir. Bu aşamada kişiler genellikle belirsizlerdir ve bir şekilde problemli olduğunu kabul ettikleri davranışın yararlarından vazgeçmeye niyetli değillerdir.
-Hazırlık: Kısa süre içinde (birkaç hafta gibi) eyleme geçmeye niyetlidirler. Bu aşamada kişiler küçük adımlar atıyor olabilirler ancak henüz anlamlı ya da büyük bir değişim yapmamışlardır.
-Eylem: Davranışlarını aktif olarak değiştirmektedirler ve sorunlarını aşmak için önemli çaba harcarlar. En çok bu aşama, kişinin çabalarını devam ettirmesi ve terapötik hedeflerine bağlılığı gerektirir.
Sürdürme: Nüksü önleme ve eylem aşamasında kazanılanları koruma evresidir. Bu evre süresiz olarak devam eder.
Sorunun cevabına gelelim. Terapi eğer bunun için yeterince emek harcamaya hazırsak işe yarar. Kendi problemlerimizin ve bunların hayatımıza etkilerinin farkındaysak, bunlardan gerçekten rahatsızlık duyuyorsak ve değiştirmek istiyorsak ve bunun için çaba harcamaya razıysak terapiden çok daha fazla verim alırız.
Buna ek olarak tabi ki başka faktörler de var. Her şeyden önce terapistimizin yetkin olması yani bu işi yapmak için gerekli yasal zorunlulukları karşılamış, eğitimlerini almış ve psikoterapi uygulamaları yapmaya ehil olması gerekir. Bundan emin değilsek kendisine sormaya hakkımız olduğunu unutmayalım. Terapinin başarısı için bir diğer faktör, terapist-danışan uyumu. Bazen terapist yetkindir, danışan değişime kararlıdır ancak birbirleriyle ilişkileri uyumlu olmayabilir. Terapistimizin tarzı bize uymayabilir. Yahut terapistin kullandığı psikoterapi ekolü bize hitap etmeyebilir. Bu durumda belki başka bir terapistle çalışmak isteyebiliriz.
Genel olarak bakarsak terapide hedeflerimize ulaşmak için başlangıç faktörü olarak kendi niyet ve harcayabileceğimiz eforu değerlendirebiliriz.
Psikolog Gizem Demir
Kaynak:
Krebs, Paul & Norcross, John & Nicholson, Joseph & Prochaska, James. (2019). Stages of Change. 10.1093/med-psych/9780190843960.003.0010.
Luborsky, L., Singer, B., & Luborsky, L. (1975). Comparative studies of psychotherapies: Is it true that \"everyone has won and all must have prizes\"? Archives of General Psychiatry, 32(8), 995–1008. https://doi.org/10.1001/archpsyc.1975.01760260059004
Prochaska, J. O., & DiClemente, C. C. Transtheoretical therapy: Toward a more integrative model of change. Psychotherapy: theory, research and practice, 1982,19, 276-288.