Bu soruyu sorduğumuz zaman herkesin aklına en sevdiği gelir. Ancak özellikle ebeveynler için akla gelen en yoğun cevap çocuklardır. Neredeyse bütün hayatımızı çocuklarımızı korumaya, isteklerini gerçekleştirmeye adarız ve bu yolda elimizden geleni, hatta daha da fazlasını yapmaya çalışırız. Peki bu konuda gerçekten ne kadar başarılıyız?
Acıdan kaçma ve hazza yönelme, en temel şekillenen insani yönelimlerden biridir. Biliyoruz ki, haz veren faaliyetler, beynimizdeki ödül sistemini harekete geçirir ve dopamin adlı beyin kimyasalının aracılık ettiği bir mekanizmayla tekrar edilmeleri ve pekiştirilerek öğrenilmeleri sağlanır. (istanbulpsikiyatrienstitüsü.com). İnsanın haz arama durumu hiç bitmez, sadece haz verme noktasındaki nesneler yıllara göre farklılık gösterebilir. Çocuğun yaşaması gereken haz, yeme içme kadar normal olan yaşamsal olaylardır. İhtiyaç duyulan haz tatmin edilmediği durumda, haz unutulmaz; birikmeye başlar. Birikmiş olan hazlar, ne kadar çok ertelenir ve tatmin edilmezse gelecekte o kadar kontrol edilmesi zor bir aşamaya ulaşır ve birey zamanla o yönde kontrolünü kaybetmeye başlar.
Bu birikimleri düdüklü tencere içinde biriken gaza benzetebiliriz. Çocukken ya da gençlik döneminde tatmin edilmeyen arzular, haza dönüşemez ve tatmin edilmedikçe bireyin içinde sıkışmaya başlar. Bu sıkışma er ya da geç hayatın bir döneminde risk alma davranışları, çeşitli bağımlılıklar ve farklı nesneler üzerinden tatmin edilir. Bu da düdüklü tencerenin üzerindeki küçük düğmeyi kaldırdığımızda basınçla çıkan gazdır.
Genel anlamda bakacak olursak, bireyin haz ihtiyacı evrimsel bir süreçtir ve bu bize öğretilmez. Nasıl bir bebek acıkınca ağlıyorsa ve doyduğunda susuyorsa ve bunu bebeğe hiç kimse öğretmeden bebek bu süreci evrimsel olarak tamamlıyorsa; aynı şekilde bizler de hayatımız boyunca bunu ararız. Hazlarımız, isteklerimiz görülmedikçe, karşılanmadıkça huzursuz oluruz ve bunu çeşitli yollarla telafi etmeye çalışırız. İşte birçok şeyi bağımlılık noktasında yapmamız, bazı şeylere çok tutku duymamız, kötü alışkanlıklarımız, risk alma davranışlarımız; bazı noktada yemek, uyku gibi temel yaşam olaylarındaki düzensizlik ve bozulmalarımız büyük ölçüde eksik olduğumuz tarafları telafi etme mücadelemizdir.