Muhtemelen çoğu kişinin günlerce etkisinden çıkamadığı, defalarca izleyip her defasında farklı düşüncelere kapıldığı filmler olmuştur. Bize ilham veren, ağlatan, güldüren ya da korkutan o filmleri düşündüğümüzde duygu ve davranışlarımıza ne derece etki ettiklerini, nasıl bir değişim yarattıklarını fark ederiz. 

         Bazı filmlerde psikoloji biliminden yararlanılmasının yanı sıra, bu bilgiler kullanılmasa dahi pek çok filmden psikolojik yorumlamalar çıkarılabilir. Sinema ve psikoloji ilişkisi hakkında varolan verilerin bu yazıya aktarılanlardan çok daha fazla olduğunu belirtmekle birlikte, genel bir çerçeveden filmlerin bireyler üzerindeki psikolojik etkilerine ve filmlerin bir terapi yöntemi olarak kullanıldığı “sinematerapi”ye göz atmış olacağız.

         Filmler, ses efektleri, kamera açıları, ışıkları ve diyaloglarıyla bizi büyüleyici bir dünyaya götürür, filmlerde karşılaştığımız davranışların bizi etkilemesini sağlarlar. Bu etkiyi yordayan çalışmalardan biri Tayland’da 156 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilere bir sömestr boyunca filmlerin öğrenme aracı olarak kullanıldığı bir ders verilmiş, sömestr sonunda olumlu karakter özelliklerinin ve davranışlarının arttığı görülmüştür. 

        Filmlerin etkileri ne yazık ki olumlu olanlarla sınırlı değildir. Başka bir çalışmada ise filmlerin sigara içme davranışına olan etkisi ele alınmış, 10-14 yaş arası 6,522 katılımcıya telefon anketi yapılmıştır. Sonuçlar, akranların sigara kullanımı, etnik köken, evde sigara içilmesi gibi risk faktörleri kadar etkili olmasa da filmlerdeki sigara kullanımının da sigara içmeye başlama oranını artırdığını göstermiştir.

Filmlerin yarattığı psikolojik etkilerden, bir terapi yöntemi olarak faydalanılması ile sinematerapi yöntemi geliştirilmiştir. Sinematerapi, bireylerin iyileşmelerine yardımcı olmak amacıyla kitapların terapötik etkisine başvurulan bibliyoterapiden filizlenen bir yöntemdir. Kitaplarla uygulanan geleneksel bibliyoterapi yerine sinematerapi kullanmanın pek çok avantajı olduğu söylenebilir. Kitap okumaya kıyasla film izlemek kişilerin günlük hayatta daha sık yaptıkları bir aktivitedir. Özellikle çocuklardan bahsedildiğinde, halihazırda televizyon izlerlerlerken bu alışkanlıklarının terapötik bir anlam taşıması oldukça yararlı olabilir. Bunun dışında, film izlemek kitap okumaya göre çok daha kısa sürede tamamlanabilir. Bireyler üzerinde bıraktığı etkinin ise bütün sanatlardan daha fazla olduğunu iddia eden görüşler vardır. Bibliyoterapi üzerine yapılan çalışmalarda da görsel-işitsel kaynakların okuma ödevlerinden daha etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

         Sinematerapide filmler bazen tartışmak üzere bir uyaran olarak, bazen ise metaforik bir müdahale olarak kullanılır. Bu yöntem, seanslar arasında kullanıldığında terapist ile danışan arasında kurulan terapötik ittifakın güçlenmesini sağladığı gibi bazı durumlarda tek başına bir müdahale olarak da kullanılabilir. Birey özdeşleşme, katarsis ve içgörü olmak üzere üç aşamadan geçer. İlk aşamada birey kendini film karakteriyle özdeşleştirirerek kendi kendini keşfetme yolunda bir adım atmış olur. Daha sonra özdeşleşilen karakterin problemlerini çözmeye başlamasıyla bilinç dışındaki duyguların boşaltımının gerçekleştiği katarsis aşamasına gelinir. Duygular ve iç çatışmalar su yüzüne çıkar. Son olarak, birey artık kendi hayatına ve sorunlarına dair daha iyi bir farkındalığa ve anlayışa kavuşur. Bazı bilim insanları bu üç aşamaya, sorunların genellenmesini ve kişinin başka biri benzer bir durumla karşılaştığında da bunu tanıyabilmesini içeren evrenselleştirme aşamasını da ekler.

Her film sinematerapi için uygun nitelikleri karşılamaz. Terapistin, tedaviyle bağlantılı bir film seçmiş, filmi önermeden önce de iki defa izlemiş ve analiz etmiş olması önemlidir. Filmin içerdiği şiddet seviyesine dikkat edilmelidir. Sinematerapinin psikotik bozukluklar dışında hemen hemen her bozukluğa yardımcı olabilme potansiyeli vardır. Bireysel terapi dışında, çift ve aile terapilerinde de kullanılabilir.

Sinematerapinin kullanıldığı bir vaka örneği olan Abby’yi ele alalım. Ailesi 15 yaşındaki Abby’nin, 17 yaşındaki erkek arkadaşıyla cinsel bir birliktelik yaşamasıyla ilgili endişelere sahiptir. Ancak kızlarıyla bu konuda konuşamıyorlardır. Terapist, bir dahaki seansa kadar ailece, lise çağında hamileliği konu alan, 1988 yapımı “For Keeps” filmini izlemelerini ister. Bu filmi izlemek, ebeveynlerinin Abby’ye onun genç yaşta hamile kalması ve kariyer seçeneklerini değerlendirememesi ile ilgili korkularını açmalarını ve bu sayede Abby’nin doğum kontrol hapı kullanmaya başlamasını sağlar. 

Sorunlarımıza “emniyet mesafesi”nden bakabilmemize ve kendimizi daha iyi tanımamıza aracılık eden sinematerapi, yapılan bilimsel çalışmalarla daha geniş kitlelere ulaşmaya devam edecek gibi duruyor. Sanat ise “Sanat sanat için midir, toplum için midir?” tartışmalarının ötesinde, her ne için üretiliyor olursa olsun bir şekilde kendimizi anlamlandırmamıza yardım ediyor. 

 

Kaynak:

Dermer S.B. & Hutchings J.B. (2000) Utilizing Movies in Family Therapy: Applications for Individuals, Couples, and Families, The American Journal of Family Therapy, 28(2), 163-180. doi:10.1080/019261800261734

Sharp C. ,Smith J.V. & Cole A. (2002). Cinematherapy: Metaphorically promoting therapeutic change. Counselling Psychology Quarterly, 15(3), 269-276. doi:10.1080/09515070210140221

Smithikrai, C. (2016). Effectiveness of Teaching with Movies to Promote Positive Characteristics and Behaviors. Procedia - Social and Behavioral Sciences, 217, 522–530. doi:10.1016/j.sbspro.2016.02.033 

Cin S.D. , Stoolmiller M. & Sargent J.D. (2012) When Movies Matter: Exposure to Smoking in Movies and Changes in Smoking Behavior, Journal of Health Communication: International Perspectives, 17(1), 76-89. DOI: 10.1080/10810730.2011.585697