Sağlıklı bir bedene sahip olmak, dinç bir zihin ile yaşama aktif olarak katılmak isteyen yetişkin bir bireyi düşünelim. Düzenli yürüyüşler yapmak, erkenden güne başlamak, sağlıklı bir beslenme rutinine girmek... Yapılacaklar listesinde böyle birçok madde sıralanabilir. Birey, sağlıklı olabilmesi için bu ön koşulları yerine getirmesi gerektiğini de bilmektedir. Fakat her seferinde başlangıç olarak seçtiği, o, haftanın ilk günü olan Pazartesi bir türlü gelmemektedir...

     Birçoklarına tanıdık gelebilecek olan, bu eyleme geçememe ya da sürdürememe hali zaman zaman herkeste ve yaşamının farklı alanlarında görülebilmektedir. Fakat eğer bireyin yaşamının birçok alanında (kişisel bakımı, işi, okulu, aile hayatı vb.), herhangi bir konuda başlatma eylemi, bir döngü şeklinde tekrarlanan başla(yama)ma günleri haline dönüşüyor ve bir süre sonra bu aynı zamanda bireyin kendi içerisinde huzursuz olmasına, belki de kendine öfke duymasına sebep olmaya başlıyorsa, üzerinde düşünmeye değer bir noktaya gelindiğini söylemek mümkündür. Peki bu hal ne zaman bir davranış kalıbına dönüşmekte ve bireyin işlevselliğini olumsuz yönde etkilemektedir? Ne için bir alarm zili durumundadır? Bu davranışın psikolojik alt yapısı aslında kişiye onun hakkında ne söylemektedir?

 

''Ya Hep Ya Hiç'' (Kutuplaştırılmış Düşünce) Düşüncesi

     ''Bu projeyi başarı ile tamamlayamadım. Ben başarısız biriyim!'' Ya hep ya hiç (kutuplaştırılmış düşünce) düşüncesi, düşüncede yer alan tipik hatalardan biridir. Bu düşüncenin keskinliği, her alanda başarılı olamamak; genel olarak yaşamın içerisinde başarılı olunan işleri yoksaymaya sebep olabilmekte, aynı zamanda gelecekte yapılabilecek olan işleri de baltalamaktadır. Birey böylece her daim, başarısız sıfatını giymeye gönüllü biri haline dönüşmektedir. 

     Bilişsel çarpıtmalar içerisinde sıklıkla rastlanan bu düşünce tipi, hem olayları/durumları siyah ve beyaz olarak ayırarak esnek düşünmenin, hem de iyi ve kötü olan ile zaman zaman karşılabilme ihtimalinin göz ardı edildiği, bunun getirisi olarak da sıkışmışlık hissinin deneyimlendiği bir çıkmaza dönüşmektedir. O halde, birey aslında sürekli en iyi/en doğru olmaya kendini zorunlu hissederek, bunu da mükemmeliyetçi bir duruşa sahip olması sebebine dayandırarak, belki de ''en iyi'' (zaman, durum, mekan, kişi vb.) gelene kadar yeni bir şeye başlamamak gerektiği fikrine kapılamaz mı?

 

 Erteleme Davranışı ve Psikolojik Dinamikleri

     Erteleme kavramı üzerine birçok tanımlama yapılmaktadır dolayısıyla bu tanımlamaları çeşitlendirmek mümkündür. Fakat temel olarak bu kavramın zihinlerde somutlaşması adına yardımcı olabilecek özelliği; yapılacak işler listesinde, öncelik sırasının en azdan en çoğa olacak şekilde bir kademelendirmenin sonucunda, önceliği ''en az'' olan işe verilmesi şeklinde olduğu yönündedir (Uzun ve Demir, 2015). Yine erteleme davranışının gözlemlenen iki versiyonu vardır. Bunlardan ilki ve genele yayılan (çeşitli alanlarda erteleme şeklinde) hali, kronik ertelemedir ve bu aynı zamanda bir alışkanlık geliştirildiğinin de sinyalidir. Diğer versiyonu ise spesifik bir konu üzerinden gerçekleşen durumsal ertelemedir (Ayan, 2020). Bu durumda kişinin genel yaşam rutininde, aslında kronik erteleme tipinin durumsal ertelemeden daha baskın olduğunda, yaşamına daha fazla zarar verebileceğini söylemek pek de yanlış olmaz. Özellikle kronik erteleme davranışının temelleri ve psikolojik nedenleri üzerine durmuş olan ve erteleme davranışının temelini temel inanışlara yani bilişsel olana dayandıran Dryden (2000)' a göre ya hep ya hiç nedenli erteleme, erteleme davranışını anlamaya ve açıklamaya yönelik inanışlardan sadece biridir. Bu erteleme tipine sahip olan bireyler çoğunlukla, yapacakları işlerine yönelik mükemmeliyetçi bir yanlarının olduğunu ve ertelemenin onlara zarar verebileceğini görebiliyor olmalarına rağmen, kendilerini bu şekilde tanımladıkları için, ''ikinci kalite bir iş'' yapmaktansa hiç yapmamaya evrildiklerini ifade etmektedir (s.65).

    Görüntüde, yüzeyde olan bir davranış kalıbı olsa da, davranışı açıklayacak olan duygu ve düşünce basamakları vardır ve düşünce burada merkezdedir. Bu sebeple, sınırları keskin, esneme olanağı zayıf bir maddenin kırılma oranı ne kadar yüksekse, bu ve bunun gibi esnek olmayı zorlaştıran düşünce tiplerinin zihindeki yoğunluğu da yaşamda aynı işlevi görecektir.

 

Kaynak:

Ayan, A. (2020). Mutluluk düzeyinin atılganlık ve genel erteleme davranışı üzerine etkisi. Journal of Humanities and Tourism Research, 10 (4), 788-805.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1470319

Dryden, W. (2000). Ertelemek yaşamı kaçırmaktır. (Çev. G. Günay). İstanbul: Rota Yayınları.

Uzun, B. ve Demir, A. (2015). Erteleme: Türleri, bileşenleri, demografik etkenler ve kültürel farklılıklar. Ege Eğitim Dergisi, 16 (1), 106-121.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/57202