'Hayat, hikayedir. Ve bir insanı sevmek, onun hikayesini sevmektir.''
Martin Heidegger

 

       Varoluş, bir hikaye ile başlar. İnsanın hikayesi ise ona verilen bir isim ile... O isim ile tanımlanır ilk, sonrasında birçok sıfat ile ötekilerin hayatına dahil ve müdahil olur. Öteki ile ilişkisi iyi veya kötü hiç bitmeyen insanın, hikayesini sürdürme arzusu çeşitli duygularla kendini açığa çıkarır. Bunlardan biri ve belki de en güçlüsüdür sevgi. Aşk ve sevgi çoğu zaman birbirleri ile ilişkili bulunmuştur. Hatta biyolojik yönden ele alınışına göre sevgi ve aşkın sadece hormonal değişimlerle var oldukları, psikolojide ise psikanalist ve filozof olan Erich Fromm tarafından özellikle insanın varoluş sorunun tarif edilişinde ve çözümlenişinde etkin bir rol olarak ele alınmıştır. Fromm'un bakışından sevginin tanımını, sevmek eyleminin insanın öteki ile ilişkisindeki yerini ve anlamını irdelemek, bir nevi insan doğasının meselesi olan varoluş sorunsalı üzerine düşünmeyi ve belki de ''hikayeye'' yeni bir bakış getirmeyi sağlar, kim bilir?

 

Sevgi Kuramı – Bir Huzursuzluk Meselesi

       İster birey, ister tüm insan soyu olsun, doğumuyla, kesin olan, içgüdüler kadar kesin olan bir ortamdan belirsiz, kararsız ve açık bir ortama fırlatılıverir. Sadece geçmişe ilişkin kesinlik vardır. Geleceğe ilişkin çok uzaklardaki ölümden başka kesin olan bir şey yoktur ( Fromm, 1985: 17). İnsanın hikayesi hayata gözlerini açması ile başlarken aynı zamanda huzursuzluğu da tam burada başlar. Ana rahminde tamamen güvende ve korunurken, hiç bilmediği ve bilmediği içinde tehlikeli olduğunu varsaydığı bir yere, hayata adımını atmıştır. Benlik geliştiğinde ise artık annenin onun bir parçası olmadığını, ayrışması gerektiğini idrak eder ya da sadece kabullenir. Peki insan bu dayanılması zor huzursuzluğun üstesinden nasıl gelebilir? 

   Parçalar, ancak bir araya geldiğinde bütünlüğü ve anlamı kazanır. İnsanı bir parça olarak düşünmek ise onun bütüne ait oluşundandır. Fromm (1985)' a göre kaynaşmak insanın içindeki en güçlü itkidir. Fakat bu itki ile oluşan her birlikteliğe sevgi denmesine soru işareti ile yaklaşmak gerekir çünkü önemli olan sevgi ile aslında ne tür bir birliktelikten söz ediyoruz, bunu bilmemiz gerekir. Sevginin tanımı ise, varoluş sorununa olgunlaşmış bir yanıttır.

 

Sevmek Eylemi: Vazgeçmek mi, Var Olmak mı?

      Sevgi, insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu (nasıl yazılır.org). Sevginin, ötekine gösterilmesi bir eylemi gerektirir. Bu eylem zaten ayrılmış ve eksilmiş olan insanı daha da eksiltir mi yoksa var mı eder? Sevmek, bir eylemdir edilgen bir duygu değil. Bir şeyin içinde olmaktır, kapılmak değil. En genel biçimiyle sevmenin etken yapısı, sevmenin almak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımlanabilir... Üretici bir kişilik için vermek, tümden farklı bir anlam taşımaktadır. Vermek, taşınılan gücün en üst düzeyde anlatımıdır... (Fromm, 1985: 30-31). Vermek, verebilme gücüne sahip olmak bir ''şey'e' sahip olmakla ilgilidir. O, ancak varsa verilebilir. İnsan, o ilk ayrı kalışa rağmen varlığını, bir hikayesinin olduğunu hissedebiliyorsa eğer, sevmek eylemi de var olduğunun bir kanıtı olarak anlamlandırabilir.

    İnsan, ötekinin hayatı ile bir bağlamın içindedir çünkü hikayenin başında yarım kalmıştır, ötekinin hikayesine dahil olarak tamamlanmak ister. Hikayenin sonu belki tamamlanarak bitmeyecektir, bu onun varoluş meselesidir. Fakat sevmek, bu hikayeyi anlamlı kılacaktır.

 

Kaynak:

Fromm, E. (1985). Sevme sanatı. (Gündüz, I., Çev.). Say Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi: 1956)

nasıl yazılır.org (ty.). Sevgi. https://www.nasilyazilir.org/sevgi-nasil-yazilir.html