1980’li yılların sonunda Francine Shapiro tarafından kendi deneyimi ile keşfedilen ve geliştirilen “Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (Eye Movement Disensitization and Processing – EMDR)” yaklaşımı son dönemlerde oldukça ilgi çeken ve ülkemizde de üzerine araştırılma yapılması gereken bir psikoterapi yöntemidir. EMDR, günümüzde Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Akut Stres Bozukluğu, Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi birçok psikolojik hastalığın tedavisinde kullanılmakta ve danışanların geçmiş olumsuz yaşantılarını, ruh sağlıklarına katkıda bulunacak şekilde yeniden işlemelerine yardımcı olmaktadır. 

Sekiz aşaması bulunan EMDR terapisinin amacı, danışanı şimdiki zamanda işlev bozukluğuna sebep olan anıların etkilerinin özümsenmesine yardımcı olarak geçmişin olumsuz etkilerinden kurtarmak, sağlıklı ve üretken bir şimdiye ulaştırmaktır. 

EMDR, terapistin el hareketleri kılavuzluğunda, danışanın gözlerini sistematik bir şekilde (sağa-sola) hareket ettirmesi ya da terapistin danışana el çırpma, sesli uyaranlar gibi ikili uyaranlar vermesi yoluyla, danışanın bu hareketleri ve uyaranları takip ederken geçmiş yaşantılarının ya da travmatik deneyiminin imgesel olarak ortaya çıkarılmasını içermektedir. EMDR, danışanların olumsuz ve / veya travmatik yaşantılarını duygusal sağlıklarına katkıda bulunacak şekilde yeniden işlemelerine yardımcı olan bir terapi yaklaşımıdır (Seligman, 2001). 


Biyolojik yaklaşım, travmatik stresin merkezi sinir sisteminde meydana gelen değişikliklerle ilintili olduğunu ileri sürmektedir. Yapılan çok sayıda araştırmada, travma sonrası stres bozukluğu tanısı almış danışanlarda, travmatik anıyı hatırlatan durumların, otonom sinir sistemini harekete geçirdiği, kalp atışı ve kan basıncında artma gibi fizyolojik tepkilere sebep olduğu ve travmatik anının canlanmasının danışanda psikolojik tepkilere yol açtığını göstermektedir.

Literatür çalışmalarına bakıldığında görüntüler, sesler, tatlar, duygular gibi deneyimler bilişe bağlanmaktadır ve bu deneyimler travmayı doğrudan hatırlatan türden uyaranlara sahiptirler. Beyin imgelem çalışmalarına göre, travmatik yaşantılar ve onların duygusal bileşenleri beynin sağ yarım küresinde rahatsız edici duyular yaratan anılar şeklinde depolanmaktadır. EMDR terapisi, beynin sağ ve sol yarım kürelerini aynı anda harekete geçiren çift taraflı uyarım biçimleri sayesinde, yarım küreler arası bilgi aktarımını kolaylaştırmakta, travmatik anıyı tekrar işleyerek bütünleşmeyi sağlamaktadır.


EMDR, danışanın geçmiş deneyimlerinden ders çıkarmasına yardımcı olmak, danışanın kendisinde stres yaratan mevcut uyaranlara karşı duyarsızlaşmasını sağlamak, danışanın bireysel ve kişiler arası ilişkilerinde başarılı olmasına yardımcı olmak amacıyla gelecekte kullanacağı uygun becerileri kazanabilmesi için kullanılmaktadır. 

EMDR’ın Tarihçesi

 Francine Shapiro, her ne kadar göz hareketlerinin yüksek kognitif süreçler ve kortikal fonksiyonla bağlantılı olduğu yazılı kanıtlarla belgelenmiş ve daha önceden kognitif içerikte meydana gelen bir değişimle bağlantılı olduğu belirtilmiş olsa da bunun EMDR’daki kullanımını ilk kez 1987 baharında, tesadüfi olarak yaptığı bir gözleme dayandırmıştır. Shapiro, bir kır gezisindeyken, göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini tesadüfen keşfetti. Rahatsız edici düşünceleri aklına geldiğinde, gözlerinin spontane olarak yatay şekilde ileri ve geri hareket etmeye başladığını fark eden Shapiro, bu keşif sonrasında çeşitli olumsuz düşünce ve anılarına odaklanarak bu göz hareketlerini tekrarlamış, mevzubahis olumsuz düşünce ve anıların etkilerinin kaybolduğunu ya da azaldığını gözlemlemiştir. 


Shapiro, keşfinin akabinde, bu yöntemi çevresindeki diğer insanlar üzerinde denemiştir. Yaptığı bu ilk çalışmada, 70 kişiyle, 6 aylık bir süreçte çalışmıştır. Diğerlerinde fark ettiği ilk şey, çoğu kişinin gözlerini bir süre hareket ettirecek kas gücüne sahip olmadığıdır. Bu sebeple Shapiro, katılımcılardan kendisinin el hareketlerini gözleriyle takip etmelerini istemiş ve elini sağa sola hareket ettirerek daha iyi bir sonuç aldığını fark etmiş, böylelikle EMDR’ın temellerini atmıştır. İlk çalışma grubundakilerin şikayetlerini azaltmakta devamlı olarak başarılı olan standart EMDR prosedürünü geliştirmiştir. 


İlk etapta anksiyeteyi azaltmaya odaklanan Shapiro, o dönemdeki modeli davranışçı olduğu için bu prosedürü yalnızca Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma yani Eye Movement Disensitization (EMD) olarak adlandırmıştır. Shapiro, 1990 yılında, eğitimli klinisyenlerden gelen yüzlerce vaka raporunun değerlendirilmesiyle birlikte, bu prosedürün yalnızca eşzamanlı duyarsızlaştırmayı sağlamadığını, aynı zamanda içgörünün elde edilmesine yardımcı olduğunu ve öz yeterlilikte artış sağladığını görmüş; EMD (Eye Movement Desensitization) ismini EMDR (Eye Movement Desensitization & Reprocessing) olarak değiştirmeye karar vermiştir. 

Adaptif Bilgi İşleme Modeli

EMDR, Adaptif Bilgi İşleme Modeli üzerine kuruludur. Adaptif Bilgi İşleme Modeli işlevsiz olarak depolanan belleğin uyarlamalı ağların birbirine bağlanması yoluyla bilgiyi değiştirdiğini göstermektedir.

 

Adaptif Bilgi İşleme Modeli, erken dönem deneyimlerinden oluşan ve süregelen duygu, davranış, inanç ve bunları izleyen kişilik yapısı örüntülerini oluşturan pek çok psikopatolojik yapıyı ele almaktadır. TSSB, panik bozukluk, depresyon, dissosiyatif kimlik bozukluğu ve kişilik bozukluklarına kadar geniş bir yelpazede yer alan psikopatolojiler, erken yaş tecrübelerinin sinir sisteminde duruma özel biçimde depolanmasıyla ilişkili görülmektedir. Travmatik anıların işlevsel olmayan doğası, olumsuz duygu ve inançların geçmişten geleceğe aktarılmasına yol açmaktadır.. Bu tip rahatsız edici anıların EMDR ile işlenmesi daha olumlu ve güçlendirici duyguların ve inançların nörofizyolojik ağlar yoluyla ilgili anılara genellenmesini ve danışanın yeni olaylar karşısında daha uygun davranışlar göstermesini sağlamaktadır.


Psikopatolojik yapı, rahatsızlık edici olay gerçekleştirdiği sırada statik ve yeterince işlenmemiş şekilde depolanmış bilginin içerisinde yer alır. Bu erken dönem anılarının hala devam eden etkisi, bu anılarla şekillenmiş olumsuz duygu ve inançları açığa çıkaran mevcut uyaranlardan kaynaklanmakta ve danışanın geçmiş anılarla bağlantılı şekilde davranmasına neden olmaktadır. Diğer bir deyişle birbiriyle ilişkili temeldeki hedef anılar yani düğümler, özgün halleriyle işlenmeden depolanmakta ve kişinin şimdiki zamanını önemli oranda etkilemektedir. Şimdiki zamanda var olan davranış bozukluklarının neredeyse hepsinin temeli geçmiş deneyimlerde saklıdır. Hayat boyu benzer sorunların tekrar tekrar yaşanmasının sebebi bu işlenmemiş travmatik anılar olabilmektedir. Bu anılar işlenip, düğüm çözüldüğünde, depolanmış bilgi bozukluktan işlevselliğe doğru harekete geçmektedir.


Klinisyen sinir sisteminde işlevsel olmayan şekilde depolanmış olan bilgiyi uygun bir biçimde hedeflediğinde, klinik psikopatolojiler değişime açık hale gelirler. Adaptif Bilgi İşleme modelini kabul etmek pek çok EMDR klinisyeninin kalıcı ve kapsamlı tedavi etkilerine ulaşmasını sağlamıştır. 


EMDR’ın hayalet bacak ağrısı vakalarındaki başarılı uygulaması iyi bir ispat noktası teşkil edebilir. Bacağı ya da kolu kesilen kişilerin %65’i, hayalet bacak ağrısı çekseler de (Jensen, Krebs, Nielsen & Rasmussen, 1985; Melzack, 1992) çok az tedavi yöntemi bunun için tutarlı ya da uzun süreli sonuçlar sağlamaktadır. Ancak Adaptif Bilgi İşleme modeli üzerine kurulu olan EMDR terapisi ile bu sorunu çalışan bağımsız pratisyenler tedavinin pozitif etki gösterdiğini belirtmektedir (Shapiro & Forest, 1997; Vanderlaan, 2000; Wilensky, 2000; Wilson ve diğerleri, 2000). Kısaca hayalet bacak ağrısı, depolanmış bedensel anının kendini ortaya koyması olarak görülebilir. Var olmayan bir kol ya da bacakta hissedilen ağrı, işlevsel olmayan anı depolamanın mükemmel bir örneğidir. Etiyolojik anı ve ağrı hissi EMDR ile hedef alındığında ağrı hissi genellikle hafiflemektedir. Anı işlevsel olmayan bir biçimde depolanmış olduğu sürece, kognitif olarak kol ya da bacağın var olmadığının farkında olsak da ya da diğer psikopatolojilerde olduğu gibi korku duymamıza veya acı çekmemize gerek olmasa da olumsuz yaşantı sürer. Bu örnekteki bilgi işleme ile depolanmış anıyı katalize etme ihtiyacı genel EMDR tedavisi için bir simge niteliği taşır.

Yazı dizimizin bir sonraki bölümünde sizler için EMDR Prosedürü hakkında detaylı bilgi vereceğiz.

Kaynakça:

 Kavakçı, Ö., Doğan, O., Kuğu, N. (2010). “EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): Psikoterapide Farklı Bir Seçenek.” Düşünen Adamlar ve Nörolojik Bilimler Dergisi. (23)195-205

 Solomon, R., Shapiro, F. (2008). “EMDR and the Adaptive Information Processing Model” Journal of EMDR Practice and Research, v(2) n(4) 315-325(11)

 Shapiro, F. (2016). EMDR: Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (Çev. Murat Şaşzade, Işıl Şansoy.) İstanbul: Okyanus Yayınları s(51)

 Shapiro, F. (2014). “The Role of Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) Therapy in Medicine: Adressing the Psychological and Physical Symptoms Stemming from Adverse Life Experiences.” The Permanente Journal, 18(1):71-77

 Denizli, S. (2008). “Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme: Yaklaşımın Etkililiği ve Bugünkü Durumu.” Ege Eğitim Dergisi, (9) 2, 79-92.