“A: Merhaba nasılsın?
B: İyiyim. Sen nasılsın?”
Gündelik hayatımızda iyiyim cevabıyla çok karşılaşırız. Artık sıradanlaşmıştır bu soru ve cevaplar. Üzerine düşünmeye bile gerek duymayız, iyiyim der geçer gideriz. Peki, gerçekten iyi misin? İyiyim derken aslında hissettiklerinden kaçıyor olabilir misin? Duygularını çevrenden saklamak istiyor olabilir misin? Aslında kendinin bile farkında olmadığın hisler yaşıyor olabilir misin? Hatta iyi olmak zorunda mısın? Çoğu insanda yerleşmiş ve kanıksanmış olan bir durum: sürekli iyi olmak zorundalığı. Oysa hepimizin farklı duyguları var, farklı farklı olaylarla ya da durumlarla karşı karşıya geliyoruz, kötü bir dönemden geçiyor olabiliriz, ailemizle arkadaşlarımızla problemler yaşıyor olabiliriz, akademik olarak sorunlarımız olabilir veya sadece kötü bir gün geçiriyoruzdur. Bu faktörlerin hepsi ruh halimizi etkileyebilir. Fakat neden sürekli hep iyi olmak zorundayız? Neden dışarıya hep iyi görünmek zorunda hissediyoruz kendimizi? Aslında var olan duygularımızı neden saklama gereği hissediyoruz? Neden paylaşmaktan, ifade etmekten korkuyoruz?
Ruhsal durumumuzun göstergeleridir duygularımız ve çeşitli durumlarda nasıl tepki vereceğimizi ölçmede, belirlemede ve motive olmada önemli bir role sahiptir (Kuzucu, 2008). Duygusal farkındalık ise insanların duygusal deneyimlerini nasıl anladıklarını, tanımladıklarını ve bunlara ne derecede katıldıklarını kapsayan çok yönlü bir yapıdır (Mankus, Boden & Thompson, 2016). Ne hissettiğini bilmek, ne hissettiğinin farkında olmak, içinde bulunulan durum için önemli bilgi sağlamakta, daha sonrası için en iyi seçenekleri netleştirmekte ve eğer istenirse duyguyu değiştirmek için belli seçenekler sunmaktadır (Kuzucu, 2008). Fakat bunların yanı sıra neden asıl duygularımızı ya da hissettiklerimizi saklamayı tercih ediyoruz? Bilinçli ya da bilinçsiz olarak birçok insan bunu yapıyor. Araştırmalara göre duyguları saklamak veya görmezden gelmek kişiye zarar veriyor. Çünkü asıl var olan duyguları gizlemenin yüksek bir maliyeti var. Theladders.com yayınlanan, Texas Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma duygularınızdan kaçındığınızda, aslında onları daha güçlü hale getiriyorsunuz ve bu, bedeniniz ve zihniniz için ciddi sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Araştırmaya göre, duyguları şişelemek kişileri daha agresif hale getirebilir. Aslında saklamak istedikleri duyguların daha farklı ve yüksek dozda gün yüzüne çıkarmalarına sebep olabilir.
Duygularımızı daha iyi yönetmek için onlarla birlikte hareket etmemiz gerekir. Öncelikle, onları kabullenmemiz gerekir. Öfke, korku, mutluluk, üzüntü hepsi bizim parçamız, bizi biz yapan yapı taşlarımız, bizi meydana getiren elementler. Onları gizlemek ya da onlardan saklanmak yerine o an hangi duyguyu hissediyorsak farkında olmamız ve olduğu gibi yaşamamız gerekiyor. Duygularımızı gizlemek yerine, bütün duyguların hayatımızın ve deneyimlerimizin doğal bir parçası olduğunu kabul etmemiz ve anlamak, farkına varmak için daha açık ve meraklı olmamız gerekiyor. Duygularımızı dinlemeye başlamak bizi olduğumuzdan farklı bir yere götürebilir. Hayatta ne kadar hızlı hareket edersek, o kadar az hissederiz. Yavaşlarken, ara sıra duraklarken, neler olup bittiğini “durdurabilir ve görebiliriz”. Ara sıra yavaşlamalı ve kendimizi, hissettiklerimizi dinlemeliyiz. Örneğin; olumsuz duygularla veya hislerle yüzleşmek rahatsız edicidir ve kolay olmayabilir, ancak kendimizi daha iyi anlamak ve farkında olarak yaşamak, hayatımızın genel kalitesini artırabilir. Duygularımız hakkında sağlıklı bir öz farkındalık geliştirmek, onları yönetmemize yardımcı olabilir. Dolayısıyla da, hayatımızı yönetmemize yarayan ve farklı yollar keşfetmeye giden yeni kapılar açılabilir.
Kaynak:
Kuzucu, Y. (2008). THE ADAPTATION OF THE LEVELS OF EMOTIONAL AWARENESS SCALE: VALIDTY AND RELIABILITY STUDIES. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3 (29), 51-64. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpdrd/issue/21449/229684
Mankus, A. M., Boden, M.T. & Thompson, R. J. (2016). Sources of variation in emotional awareness: Age, gender, and socioeconomic status. Pers. Individ. Dif. 89: 28–33. doi: 10.1016/j.paid.2015.09.043.