Cinsiyet ve cinsellik ile ilgili kavramlar uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Tartışmanın akademideki başlangıç noktası ise psikiyatrist Robert Stoller tarafından 1968 yılında “Sex and Gender” kitabında toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten ayrı bir kavram olduğunu açıklaması ile başlamış, 1972 yılında Ann Oakley tarafından sosyoloji alanına dahil edilmiştir (Marshall, 1999). Peki bu iki kavram bağlamında cinsiyet neyi ifade etmektedir?
Cinsiyet (Sex): Türkçeye “cins” olarak çevrilen halk arasında yaygınlıkla “cinsiyet” olarak adlandırılan kavram, bir canlının genetik olarak doğuştan kazandığı, cinsel üremeye yönelik özelliklerin birleşimidir. Eşeyli üreyen her türe ait bir cinsiyetin olduğu düşünülürse sperm ve yumurtanın birleşiminden ortaya çıkan bireyin, genlerinden kaynaklı oluşan üreme organları ve özellikleri ile adlandırılan bir olgu olarak düşünmek biyolojik anlamda cinsiyeti açıklamaktadır. Bu bağlamda cinsiyet, üç kategori üzerinden değerlendirilmektedir:
Erkek: X-Y kromozomal sistemde evrimleşen canlılarda erkekler XY kromozomu ile doğar.
Kadın (Dişi): X-Y kromozomal sistemde evrimleşen canlılarda dişiler XX kromozomu ile doğar.
İnterseks: İki üreme sisteminin bir arada oluştuğu şekilde doğar. Ortalama her 100 doğumdan 1’inde görülen durum hermafrodit olarak tanımlanır (Bakırcı, 2019).
Biyolojik cinsiyetin getirdiği fiziksel özellikler, genlerin ve hormonal sistemin etkisi ile oluşmaktadır. Buna bağlı olarak ortaya çıkan birincil ve ikincil eşey özellikleri farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma kişinin nasıl hissettiğini tek başına etkileyen bir unsur değildir. Bu anlamda kişinin cinsiyetine bağlı oluşturduğu kimliği; genetik özellikler, hormonlar, psikolojik ve sosyolojik faktörlerden etkilenmektedir. Bu anlamda sadece biyolojik cinsiyetin getirileri ile bireyin hisleri şekillenmemektedir. Bu noktada bir diğer kavramımız olan toplumsal cinsiyeti ele almamız gerekir.
Toplumsal Cinsiyet (Gender): Kadın ve erkeğin açıklamasının sadece biyolojik süreçlerle tanımlamanın yetersiz olacağı ön görüsü ile kültürel ve sosyal açıdan cinsiyetlere yaklaşılması gerektiği düşünülerek toplumsal cinsiyet kavramı oluşturulmuştur. Cinsiyetin toplumca atfedilen maskülen ve feminen özellikler ile şekillendiği görüşünden hareketle bireyde birtakım normların oluştuğu görülmektedir. Toplumca kabul gören kadına ya da erkeğe ait özellikler, doğumdan itibaren çocuğun cinsiyetine uygun olarak atfedilmektedir. Rollerin belirlenmesinde; sosyo-kültürel özellikler, gelenekler, dini inançlar ve yaşam biçimleri söz konusu olmaktadır. Tarihsel süreçte, normun dışında kalanlar kimi zaman ‘günahkar, hastalıklı, sapkın’ tabirleri ile toplumca kabul görmeyen bir konum halini almıştır. Cinsiyet üzerine yapılan çalışmalar dahilinde normlar tartışma halini almış ve cinsiyete çok boyutlu bir yaklaşım gerekliliği ortaya çıkmıştır. 1970’li yıllardan itibaren toplumsal cinsiyet çalışmalarında ilk olarak; cinsiyet farklılıklarını biyolojik olarak kabul etmek, ikinci olarak toplumsal ve kültürel açıdan cinsiyete atfedilen rolleri tartışmak, üçüncü olarak da bu rollerin mevcut düzen içerisinde; eğitim, hukuk, siyaset, ekonomi, spor, medya gibi birçok alanda sistemsel olarak sürdüğünü belirlemek ve bu konuda mücadele etmek durum tespitinde önemli görülmüştür (Ecevit, 2011).
Atanmış Cinsiyet / Cinsel Kimlik Sorunsalı
Atanmış cinsiyet, dış genital özelliklerden yola çıkarak oluşan, genellikle ikili cinsiyet ile sınırlandırılan, bireyin beyanı olmaksızın tıp tarafından atfedilen bir durumdur (CŞMD, 2018). Bu durumda cinsel kimlik ise bir kişinin kendisini ait hissettiği, özdeşim kurduğu ve beyan ettiği cinsiyete bağlı oluşturduğu kimliktir. Bireyin, bedeni üzerinden cinsi ile ilgili bir onaylanma süreci olarak ifade edilir (Set, vd., 2006). Örneğin, bir erkeğin, kendini erkek bedeni üzerinde algılayışı ve karşı cinse olan yönelimi bu kimliğin varlığını ifade eder. Bu şekilde birey, ruhsal, fiziksel ve toplumsal açıdan kendini erkek, kadın, trans ya da genderqueer olarak nitelendirir. Cinsel kimliğin kazanımı cinsiyet rollerinin oluşması ile yansımaktadır. Cinsel kimliğin beden üzerinde tam anlamıyla yerleşiminin 3-4 yaş olduğu görülmekte, yapılan güncel çalışmalarda cinsiyet algısının ve cinsel kimliğin daha erken yaşlarda başlayabileceği de ifade edilmektedir (Özsungur, 2010: 164).
KAYNAKÇA
Bakırcı, ÇM. (2019). Cinsel Kimlik: Biyolojik Cinsiyet, Cinsel Yönelim ve Toplumsal Cinsiyet Nedir?. Evrim Ağacı. [10.07.2020 tarihinde erişildi.] Erişim Adresi: https://evrimagaci.org/cinsel-kimlik-biyolojik-cinsiyet-cinsel-yonelim-ve-toplumsal-cinsiyet-nedir-1470.
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği. (2018). Toplumsal Cinsiyet Kavramları. [10.07.2020 tarihinde erişildi.] Erişim Adresi: https://cinselsiddetlemucadele.org/toplumsal-cinsiyet-kavramlari/.
Ecevit, Y. (2011). Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 4.
Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. (Çev. Osman Akınhay-Derya Kömürcü). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 98.
Özsungur, B. (2010). Cinsel Kimlik Gelişimi Ve Cinsel Kimlik Bozukluğunda Psikososyal Değişkenler: Gözden Geçirme. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 17(3), 164.
Set, T., Dağdeviren, N., Aktürk, Z. (2006). Ergenlerde cinsellik. Genel Tıp Dergisi, 16(3), 138.