“Şunu itiraf etmek gerekiyor ki, yaşamın güçlüklerinden geçerek gelen, harcadığı çabayla bataklıktan kendini kurtaran, tüm zorlukları geride bırakıp yüksek bir düzeye ulaşan biri, yaşamın iyi ve kötü yanlarını herkesten iyi bilir. Bu konuda kimse su dökemez eline.” diyor Adler İnsanı Tanıma Sanatı adlı kitabında. 

 

     Alfred Adler 7 Şubat 1870 tarihinde doğmuş olan Avusturyalı bir psikiyatristtir. Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu olarak bilinir ve psikoloji alanında çok değerli katkıları vardır. Freud sadece içsel süreçlere odaklanırken, Adler tam tersine bir bütün olarak insanı anlamaya çalışmış ve içsel faktörler kadar dışsal faktörlerin de göz önüne alınması gerektiğini belirtmiştir. İnsana sadece dürtülerin, içsel faktörlerin ve diğer psikolojik faktörlerin toplamı olarak değil, çevresine ve fiziksel olarak var oluşuna da tepki veren bir varlık olarak yani bir bütün olarak bakmanın gerekliliğini vurgulamıştır. Bu nedenle, bireysel psikolojinin öncülüğünü yapmıştır. Örneğin, Adleryan kuram, insancıl bir kuram olarak, bireyin seçim yapma özgürlüğünü ve hayatına yön vermedeki yaratıcılığını vurgular (Tekinalp, 2016).  Ayrıca bireyler ve birey ile toplum arasındaki eşitliğe dayalı ilişkileri de göz önünde bulundurur. Bireyin, başkalarıyla ve toplumla olan ilişkilerini ve sağladığı katkıyı yani sosyal ilgiyi ruh sağlığının yapı taşı olarak görür (Tekinalp, 2016). 

     Adler’e göre, nevrozun temel psikolojik unsuru aşağılık duygusudur ve nevroza maruz kalan bireyler gerçeklikle temas etmeden duyguların üstesinden gelmeye çalışmaktaydılar. Ayrıca, tüm bebekler hemen hemen  dünyayı deneyimlemeye başladıkları andan itibaren aşağılık ve yetersizlik hissi yaşamaya başlarlar. Bu erken deneyimler, ebeveynlerin dikkatini çekme ihtiyacı gibi, çocuğun bilinçsiz ve kurgusal hedeflerini şekillendirir. Çocuğa, diğer güçlü yanlarını geliştirerek zayıf yanlarını telafi etme ihtiyacı olan aşağılık duygusunu düzeltmek için çaba gösterme ihtiyacı verirler. Diğer yandan, aşırı telafi, aşağılık kompleksinin gelişmesine yol açabilir. Bu durum, kişinin aşağılık duygularını düzeltemediği bir benlik saygısı eksikliğidir.  Bu aşağılık duygularının birincil ve ikincil olmak üzere iki bileşeni vardır. Birincil aşağılık duygusuna göre, bir bebek tarafından sürdürülen orijinal ve normal aşağılık hissidir. Bu duygu, çocuğun gelişmesi için motivasyon sağladığı için üretkendir. Diğer yandan, ikincil aşağılık duygusuna gore ise, bir çocuğun abartılı bir aşağılık hissi geliştirmesiyle sonuçlanan bir yetişkindeki aşağılık hissidir. Bir yetişkinde bu duygular zararlı olan şeydir ve aşağılık kompleksini oluştururlar (Hoffman, 2020).

     Üstünlük kompleksi, bir kişinin gerçekte olduğundan daha üstün olduğunu kanıtlama ihtiyacı olduğunda ortaya çıkar. Adler, küstah, kibirli ve kavgacı olan bir çocuğu üstünlük kompleksine örnek olarak gösterir. Bu çocuk psikoterapi ile tedavi edildiğinde, çocuğun bu sabırsız davranışının aslında aşağılık kompleksinden dolayı olduğunu söyler. Adler, üstünlük komplekslerinin aşağılık komplekslerinden doğduğunu iddia eder ve bunların aşağılık kompleksi olan bir kişinin zorluklarından kaçmak için kullandığı yollardan biri olduğunu belirtir (Hoffman, 2020). 

      Adler kişilik tipleri kavramını onaylamıyordu çünkü bu şekilde bir kategorilendirmenin her bireyin benzersizliğinin ihmaline yol açabileceğine inanıyordu. Fakat, çocukluk döneminde sıklıkla oluşan örnekleri de görmezden gelmedi ve onlara uyan hastaların tedavisinde yararlı olabileceğini fark etti. Bu örnekleri yaşam stilleri olarak adlandırdı. Adler’e göre yaşam tarzı kavramı, bireylerin ne yaşadıkları değil, yaşadıklarını nasıl deneyimledikleri ve nasıl algıladıklarını yaşam tarzlarının belirlediğini ileri sürer (Tekinalp, 2016) ve çocukluktaki ilk deneyimler, aile içi ilişkiler, psikolojik doğum sırası gibi faktörlerden etkilenerek gelişir (Hoffman, 2020).   

     Adler, doğum sırasının çocuğun kişiliği üzerinde önemli ve öngörülebilir bir etkiye sahip olduğuna inanıyordu. Örneğin, ilk doğan çocuklar, ebeveynlerinin onları “daha büyük, daha güçlü, daha olgun\" olarak tanımlaması nedeniyle doğuştan avantajlara sahiptir. Bu çocuklar büyük oranda kişisel güce sahipler ve güç kavramına değer verirler. İkinci doğan çocuklar sürekli olarak büyük kardeşlerinin gölgesinde kalırlar. Daha büyük ve daha güçlü olan kardeşlerinin varlığı tarafından yönlendirilen sürekli olarak baskı altında üstünlük için çabalarlar. En küçük çocuklar sürekli geri planda kalırlar. Ailelerinin geri kalanına göre aşağılık algıları nedeniyle sürekli olarak kendilerini kanıtlamaya çalışırlar. Adler'e göre tek çocuklar ebeveynlerinin dikkatlerindeki tek özne olmaları nedeniyle, yüksek derecede bağımlı hale gelir, sürekli olarak birinin ona yol göstermesini bekler ve her zaman destek ararlar (Hoffman, 2020). 

     Genel olarak bakıldığında, geliştirdiği ve savunduğu kuramları temel alarak, Adler, gelişim odaklı, fenemenolojik, hedef yönelimli, bütüncül, sosyal bağlamı değerlendiren, sosyal eşitlik ve adalete inanan ve bireyin sosyal sorumluluklarını ruh sağlığının temeli olarak gören, iyimser bir bakış açısına sahiptir. Doğası gereği, bireyin güçlü yanlarına, kaynaklarına, bireyin işine yarayan becerilerine, hedeflerine, ve yeteneklerine odaklanarak, çok kültürlülüğü ve sosyal adaleti vurgular.

 

Kaynakça:

Adler, A. (1934). İnsanı Tanıma Sanatı 

Hoffman, R. (2020, May 17). Alfred Adler's theories of individual psychology and Adlerian 

therapy. Simply Psychology. https://www.simplypsychology.org/alfred-adler.html 

http://www.adlerian.us/adler.htm

Tekinalp, B. E. (2016). Examination of Adlerian theory within the context of positive psychology. The Journal of Happiness & Well-Being, 2016, 4(1), 34-49.