‘‘Çocukluğuna inelim.’’ Cümlesi psikolojiye dair en çok tekrar edilen, bilinen, ve klişe olarak adlandırılabilecek cümlelerden biridir. Bireyleri psikolojik herhangi bir sorun ile yan yana koyuyorsak çocukluğunda bir pürüz arıyor, acaba yolunda gitmeyen ne var merakı ile oraya dönüp bakmak istiyoruz. Çok da haksız sayılmayız çünkü gelişim psikolojisinin konusu olan kalıtım / çevre (nature / nurture debates) tartışmalarından çok iyi biliyoruz ki gelişim süreci biyolojik, zihinsel ve sosyo-duygusal üç ana başlıkta incelenirken (biological, cognitive and socio-emotional processes)  ailemizi, sosyal çevremizi, ve genlerimizi içeriyor (Barlow, 2018). Saydığım üç etken masum ve zararsız gibi görünse dahi çalışmalara göre anne babalar çocuklarını ölümsüzlük sembolü olarak nitelendirdiğinden kendi öğretilerini çocuklarına aktarmakta pek kararlı oluyorlar (Cox et, al., 1997). Söz konusu anne baba tutumlarıyla  gerçekleştirilen bu aktarım isteği çocukların ileri yaşantılarında benlik saygısı, saldırganlık, akademik başarı, kaygı, kendini kabul, genel psikolojik uyum gibi konularda çeşitli  sorunlar yaşamasına sebep olabiliyor (Sümer et. al., 2010). Şimdi birlikte tutumlara ve sorunlara göz atarsak, ne demek istediğimi çok daha iyi aktarabileceğim. Bunun için Baumrind’in anne baba tutumları sınıflandırmasına bakmamız gerekecek. 

Klinik psikolog Diana Baumrind’in anne baba tutumlarıyla ilgili literatüre kazandırdığı kavramların demokratik / dengeli (authoritative), yetkeci / otoriter, ve izin verici olarak üç temel başlıkta incelendiğini görüyoruz. Demokratik / dengeli anne baba tutumunda aile içi karşılıklı iletişim dengesi bulunur, çocuğun duygusal olarak beslenebildiği ve belirli sınırlar çerçevesinde kendi özgürlüğüne sahip olduğu bir aile ortamı aynı zamanda gerekli miktarda disipliner bir yapıya sahiptir. Yetkeci anne baba tutumu, çocuğun duygusal olarak destek göremediği, disiplinin oldukça baskın olduğu, anne babaların kesin itaat beklediği tutum temsilidir. Son olarak izin verici anne baba tutumu, çocuğa karşı gerekli sevgi ve ilgiyi içerisinde barındırır ancak çocuğa dair herhangi bir kontrol veya sınır mekanizmasını barındırmaz (Sümer, et, al., 2010). Gördüğünüz gibi üç farklı temel kavramda günümüzün anne baba tutumlarının kısa bir özetini bulmuş olduk. Basitçe kategorize edecek olursak ilkinde hem otorite hem de sevgi dengede, ikincisinde sevgiden yoksun ve otorite ağırlıklı bir tutum görüyoruz ve sonuncusunda ise sevgiyi içerse dahi çocuğun ihtiyacı olan gerekli sınırlamalar ve disiplin ihmal edilmiş durumda. Bu tutumların çocuklarda ne gibi etkileri olabileceğine baktığımızda demokratik / dengeli anne baba tutumuna sahip olan çocukların ileri yaşantılarında akademik, sosyal ve psikolojik anlamda çok olumlu ve iyi davranışlar sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yetkeci anne baba tutumuna sahip çocukların yaşantısında aynı avantajlardan bahsetmek maalesef mümkün değil, sevgisizliğin ve itaat mecburiyetinin var olduğu bir çocukluğun sonucu düşük benlik saygısı, kaygı, korku, yüksek onaylanma ihtiyacı, ve psikolojik uyum sorunları gibi olumsuzlukların yaşanabileceğini biliyoruz. İzin verici anne baba tutumu ile büyümüş kişilerin yaşantılarında ise kendini ve hayatını düzenleme, sorumlulukları alma ve yönetebilme, duygularını ifade edebilme & yönetebilme konularında sorun yaşıyorlar (Sümer, et, al., 2010). Öte yandan yetkeci aile yapısından gelen bireylerin ailelerini demokratik algılayan bireylere göre daha fazla psikolojik rahatsızlık (depresyon, madde bağımlılığı, saldırganlık, kaygı) geliştirme riskinin olduğunu biliyoruz.

Bu konudaki çalışmalar ve teoriler anlattıklarımla sınırlı olmasa da Diana Baumrind’in sınıflandırmasına göre yapılan uygulamalı çalışmalar sınıflandırmanın doğruluğunu destekler nitelikte. Çocukların dünyaya boş bir beyaz sayfa olarak geldiğine inanıyorum. Siz çocuğunuzun eline sevgi, saygı, güven, destek gibi güzel, olumlu duyguları yani rengarenk kalemleri verirseniz çocuğunuzun ileride rengarenk, güvenli ve kendine yetebilen bir birey olduğunu gurur ve mutlulukla izleyebilirsiniz. Fakat bunun tam tersi bir yol seçip çocuğunuzun ellerine, yüreğine korku, nefret, kaygı, güven eksikliği, yani kapkara kalemler verirseniz ortaya çıkan bireye ne siz, ne bireyin kendisi, ne de toplum ferahlıkla bakabilecek. Her canın hak ettiği gibi çocuklarımız, sevilmeyi, sayılmayı, korunmayı, güven duygusunu hak ediyor, sadece 23 Nisanlarda değil her gün çocuklarımızı sevip, sayıp, koruyup kollayacağımız, hayatlarını bayrama çevireceğimiz günlerin umudu ile…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!

Teşekkürler ATAM!

 

Referanslar

Barlow, K. F. (2018). Nature vs. nurture is nonsense: On the necessity of an integrated

genetic, social, developmental, and personality psychology. The Australian Psychological Society, (71), 68-79. Doi: 10.1111/ajpy.12240   

Cox, C. R., Arndt, J., Pyszczynski, T., Greenberg, J., Abdollahi, A., Solomon, S. (2008). Terror management and adult’s attachment to their parents: The safe haven remains. Journal of Personality and Social Psychology, 94(4), 696-717.

Sümer, N., Aktürk Gündoğdu, E., Helvacı, E. (2010). Anne-baba tutum ve davranışlarının psikolojik etkileri: türkiye’de yapılan çalışmalara toplu bakış. Türk Psikoloji Yazıları, 13(25), 42-59.