Psikanaliz 20.YY’ın en önemli kuramlarından biridir. Sigmund Freud’un bilinçdışına yönelik geliştirdiği kuramlar sadece bilim dünyasını değil aynı zamanda sanat dünyasını da etkilemiştir. İnsanı çözümlemeye odaklanan, insanın en derin arzularına ve sırlarına inmeyi amaçlayan bir disiplin olarak özetlenebilir psikanaliz ve görsel sanatlarda 20. yüzyıl başından itibaren sembolistler, dışavurumcular ve yoğun bir şekilde sürrealistler tarafından kullanılmıştır. Örneğin 1918’de Hermann Hesse, Freudyen kuramların genç sanatçılar arasında çok yaygın olarak tartışıldığını ifade eder.
Freud’un bireylerin iç dünyasına karşı geliştirmiş olduğu kuramlar yaygınlaştıktan sonra sanatçılar bu kuramları öğrenerek kendi sanat eserlerini, dönemin dinamikleri çerçevesinde geliştirmişlerdir. Kuramların etkisiyle sanatçıların kendilerini analiz ettikleri, iç dünyalarına indikleri ve bunların neticesinde vuku bulan birtakım düşünsel süreçleri eserlerine aktardıkları ifade edilebilir.
Freud ve Sanat
Freud sanat ve sanatçılarla ilgilidir, üstelik sanatçıların biyografilerinde ve eserlerinde kuramlarını destekleyen prensipler aramış; bilim, arkeoloji ve antik eserlere ilgi duymuştur fakat Freud’un ilgisi daha çok “klasik sanat” üzerine kuruludur; olduğu çağın devrim yaratan sanatı onu çok etkilememiştir. 1895’te Fliess’e “Dünyayı gördüğüm yok, pek duyduğum da söylenemez” diye yazmıştı. Çağdaşı olan sanatçılar, Freud’u ve psikanalizi sanatlarına yön verecek ve onu geliştirecek ana damarlardan biri olarak düşünmüşlerdir; Freud ise kendisini “eski ustalara” odaklamıştır. Şunu da unutmamak gerekir; Freud psikanalizi yalnızca ruhsal hastalıklarda kullanılan bir tedavi yöntemi olarak tanımlamamıştır. O psikanalizi hem bilimin hem de sanatın, felsefenin ve dinin sorularına yanıt sağlayacak bir kuram olarak görüyordu.
Freud, araştırmalarında sanatsal etkinlikleri, cinsel arzuların yüceltilmesi olarak anlaşılmasını önerir. Ona göre cinsel merak sanata doğru yönlendirilebilir. Dolayısıyla ona göre cinsel doyumsuzluk, sanatsal yaratıcılığı iten bir güçtür. Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz Düşleri makalesi, sanatçının tuhaf bir varlığa benzetildiği cümleler ile başlar. Sanatı bir rüyaya benzetmektedir ve kendisini, rüya araştırmasından eser çözümlemesine, oradan da eser sahibinin incelenmesine götüren bir yol izlemektedir. Tüm bu yaratıcılığın altında yatan şey “yüceltmedir” (süblimasyon). Yani libidonun toplumsal ve estetik yönden kabul edilebilir biçime dönüştürülmesidir.
Freud daha sonraki çalışmalarında, sanatla cinsel dürtüler arasında bağ olduğunu savunur ve bu düşüncesini irdeleyip geliştirir. 1919 yılında ‘saldırganlık’ ve ‘ölümün’ sanat pratiğine katıldığı fikrini ortaya atar. 1927’de ise sanatın bir toplumun kendine has değerlerini büyüten kültürel başarılar vasıtasıyla grup özdeşimi ve narsist doyum sağlama yollarını anlatır. Lakin Freud yaşamının sonuna dek yoğun olarak sanatın çocukluktaki bastırılmış cinsel arzuların yüceltilmesi konusundaki değerini vurgulamıştır.
Sürrealizm ve Psikanaliz
Sürrealizm, 20. yüzyıl başlarında, Fransa'da Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır. Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar. Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar ve bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Sürrealizmin bir diğer temeli Dada’ya dayanmaktadır. Breton asla bu akımın Dada’dan esinlenerek yola çıktığı ve Dada akımının devamı olduğunu kabul etmez. 1924 yılında Breton Birinci Sürrealist Manifesto’yu yayımladıktan sonra Sürrealizm bir akım haline gelir. Breton geliştirmiş olduğu “otomatizm” kavramına değinir. Hiçbir estetik yargıya ve ahlaksal sınıflandırmaya bağlı kalmaksızın bilincin gerçek algısını ortaya çıkarır. Otomatizm bilincin saf ve gerçek fikirlerini ortaya çıkarır.
ANDRE MASSON, Dünya Resmi
Kaynak: wikiart.org
Otomatizm, zihinsel ve ruhsal konsantrasyon anlamına gelir. Kişinin kendine döndüğü sırada kendinden kurtulma ve kendini unutma hali denebilir buna. Bedeninden sıyrılıp özbilince odaklandığı bilinçdışının ahlaki öğretilerden sıyrıldığı samimiyet halidir. Breton’un da dediği gibi “sürrealist kendini unutmalıdır.”
ANDRE MASSON, Otomatik Çizim, 1924
Kaynak: wikiart.org
Andre Masson, otomatizmi eserlerinde en çok kullanan sanatçılardan biridir. Masson’un yanı sıra Miro’da otomatizm deneyimiyle yaratan sanatçılardandır. Çocukluk bilincine geri dönmeye çalışır. Çocukluk döneminde yetişkin hayatımıza göre daha az önyargıya sahibizdir. Ve bize öğretilen davranışlardan ziyade daha içgüdüsel düşünür ve davranışlar gösteririz. Nesnelere yüklenen anlamlar daha saf ve temizdir zira bilinç henüz toplum tarafından eğitilmemiştir.
Sürrealistler cesur birer realist olduklarını savunurlar aynı zamanda. Onlar ruhlar alemine kaçıp, zihnin derinindeki gömülü hazineleri keşfederler. Anlamsızlığın anlamını ararlar, her şeyin içindeki hiçbir şeyi; hiçbir şeyin içindeki her şeyi görmek isterler.
Dali ve Freud
Yazının sonuna gelirken, sürrealizmin öncüsü olan ve psikanalizi eserlerine en iyi yansıttığını düşündüğüm Salvador Dali’ye değinmek istiyorum. Salvador Dali, Freud’un yazılarının büyük bir takipçisiydi. Freud’un The Interpretation of Dreams’ini, “Hayatının en önemli keşiflerinden birisi” olduğunu belirtir. Dali psikanalizi diğer sürreliastlerden daha farklı kullanır. Bilinçli bir şekilde “Paranoiac Critical Method” adını verdiği oto-psikanaliz yöntemi ile keşfetmiş olduğu gizli içerik verilerini açık içeriğin içerisine koymayı seçti. Kendi düşlerini veya davranışlarını inceleyip bilinçdışı arzusunu buldu ve daha sonra bilinçdışının diğer gizli ifadelerinin daha geleneksel sürrealist kullanımlarının yanında bu arzuya da açık göndermeler yaptı denebilir. Birçok kompleksini öne sürmesi tartışma konusu oldu ve bir eleştiri de Freud’dan geldi. Dali Freud’u evinde ziyaret ettiğinde The Metamorphous of Narcissus eserinin, fazla idealize ve bilinçli olmasını eleştirmiştir zira Freud’a göre bilinçdışı bu kadar düzenli ve idealize bir yer değildir.
The Metamorphous of Narcissus
Kaynak: pinterest.com
Dali Antropomorfik Dolap resminde hayranı olduğu Freud’un psikanaliz kuramına atıfta bulunur. Çekmeceleri kullanarak başını öne eğen kadının bedenine bu mutfak çekmecelerini yerleştirir. Freud sembollerine göre çekmece kadını temsil eder. Dali belirgin olan bir sembolü resmine yerleştirmişti. Resmin depresif atmosferinden anladığımız üzere Dali o dönem savaşın etkilerini betimler. Kendini yıkımdan geri tutmaya çalışan, çekmecekerinden eşyalar ve karanlık saçılan kadın kendi karanlığına yani iç savaşına kafasını gömmüştür. Karanlığa bakıyor ve umutsuzlukla savaşı izliyor. Öteki tarafta sokağın öbür ucunda aydınlıkta kalan burjuva siluetleri ise savaşın etkilerini yaşamayan kesim olarak yorumlanabilir.
Salvador Dali, Antropomorfik Dolap
Kaynak: arthipo.com
Kaynakça:
Aliçavuşoğlu, E. (2012). Psikanaliz Freud ve Sanat. Sanat Tarihi Yıllığı, 1-16.
Dönmez, N. I. (2014). FREUD’UN DÜŞ KURAMLARI ve SÜRREALİSTLER . 1-123.