Yaşadığımız gezegende, bizi tüm diğer canlılardan ayıran şeylerden biri, bir bilince sahip olduğumuzun bilincinde olmamızdır. Bilinç, en basit ve genel tanımıyla insanın kendisinin, verdiği kararlarının, düşüncelerinin ve çevresinde olup bitenin farkında olmasıdır. Peki psikoloji, bilinci ve bilinçte olmayanı nasıl tanımlıyor? Bilinç ve bilinçdışı neden bu kadar önemli ve buralarda neler oluyor?

Tarih boyunca birçok psikoloji kuramcısı bilinci ve bilincin diğer düzeylerini tanımlamaya ve açıklamaya çalıştı. Fakat bu konudaki en popüler görüşlerden ve tanımlamalardan biri Freud’dan geldi. Aslında, Freud’un en önemli keşfi bilinçdışı oldu ve insanları etkileyen şeyin öncelikli olarak çok az veya hiç farkında olmadıkları dürtüleri olduğunu söyledi.

Freud, bilinç düzeylerini bilinç, ön bilinç ve bilinçdışı olarak 3’e ayırdı. Bilinçdışında bizim farkındalığımızın ötesinde olan ve buna rağmen bizim davranışlarımızı, duygularımızı ve söylemlerimizi harekete geçiren dürtülerin, arzuların ve içgüdülerin bulunduğunu söyledi. Aşikâr olan davranışlarımızı veya hislerimizi anlayabileceğimizi fakat genellikle bunların kökenlerinin ve altında yatan sebeplerinin farkında olmadığımızı ifade etti. Aynı zamanda, bilinçdışının hareketsiz veya uykuda olmadığını, tam tersine bilinçdışındaki ögelerin çoğu zaman farklı şekillerde bilince geldiğini ve gelmeye çalıştığını ifade etti. Ön bilinçte, henüz bilinçte olmayan fakat kolayca veya biraz zorlamayla bilince gelebilecek ögelerin bulunduğunu söyledi. Ön bilince gelen ögelerin, bilinç ve bilinçdışı olmak üzere iki farklı kaynaktan geldiğini ifade etti. Bir kişinin algıladığı şeyin geçici bir süre bilinçte olduğunu fakat daha sonra başka bir şeye odaklanıldığında bilinçte olan bu ögenin ön bilince geçtiğini söyledi. Bilinçdışından gelen ögelerin ön bilince ve daha sonra bilince gelebilmesinin daha zor olduğunu ve mutlaka değişerek/gizlenerek, rüyalar, dil sürçmesi vb., ile geldiğini dile getirdi. Bilinci ise doğrudan kendimize ulaşabileceğimiz tek zihinsel yaşam seviyesi olarak tanımladı. Bilinçte olanın sadece bir anlığına bilinçte olduğunu nihayetinde ya bilinç ya ön bilinç ya da bilinçdışı düzeyinde olacağını söyledi.

Başta bilinci en basit haliyle tanımlamaya çalışsak da bilinç nedir sorusuna belki de verilebilecek en güzel cevabı yine Freud vermiştir ve şöyle demiştir: Biri size bilinçten bahsettiğinde, bilinç derken ne kastettiğini doğrudan ve en kişisel deneyimlerimizden biliyoruz ve anlıyoruz. Kısacası, bilinç nedir sorusuna verilecek cevaplar olsa da şu an okuduğunuzda bilinç kelimesi size ne ifade ediyorsa bilinç odur diyebiliriz. Aslında, bu kadar kategorize etsek de bilinç ve bilinçdışının sınırlarını ayırmak zordur. Bilinçdışını tanımlamak da bilinci tanımlamak kadar zordur çünkü bilinçdışının varlığını sadece bizler üzerindeki etkisi ile anlıyor ve var olduğunu söyleyebiliyoruz. Gelinen son noktada ise bilinçdışında sadece kötü şeylerin değil anılarımızın, ilişki kurma biçimlerimizin, kendilik imgelerimizin vb. şeylerin de orda olduğu biliniyor.

Psikoloji alanında bu kavramları konuşurken bahsedilmesi gereken bir diğer nokta da bilinç düzeylerinin sadece kuramlarda tartışılmadığı aynı zamanda terapide de bilinç ve bilinçdışı ile çalışıldığıdır. Psikoterapideki amaçlardan biri de insanın farkında olmadığı şeyleri, arzularını, dürtülerini, ilişkisel şablonlarını vb., bilinçdışından bilince taşımak veya bilince gelmeye çalışan bu ögeleri anlamlandırmaktır diyebiliriz.

Bilinçdışındaki ögeler terapi süreci devam ederken rüyalarla, dil sürçmeleriyle veya belirli şeyleri unutma gibi yollarla kendini belli eder. Bilinçdışından bilince gelen bir şey olduğunda ve bu anlamlandırıldığında kendimizle ilgili farkındalık kazanırız. Bir başka deyişle, bilmediğimizi bilmeye başlarız ve kendimizle ilgili iç görümüz artar. Bilinç ve bilinçdışı neden bu kadar önemli sorusuna gelirsek aslında sorunun cevabının çok da zor olmadığını görüyoruz. Bilinç, insanın yaşadığının ve deneyimlerinin farkında olmasını sağlıyor. Bilinçdışı ise bizim fark etmediğimiz kendiliğimizin, bir insan olarak bizim büyük bir kısmımızı içeriyor. Bilincimizin bilincinde olmak bizim tüm bunlar hakkında kafa yormamızı sağlayan şeydir.

Kısacası, baktığımızda bilinçdışı, dağınıktır ve karışıktır; fakat, bilinç ise buradan gelen karışıklığı ve dağınıklığı düzenleyen, ilişkilendiren ve dönüştürendir diyebiliriz. Tüm bunlardan ne anlamalıyız diye sorarsak, bilinci iyi ve bilinçdışını tamamen kötü bir yer olarak tanımlamamamız gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Bilinçdışında var olan ögeler sadece kötü olanlar değildir. Bilincin ve bilinçdışının birbirini tanımlayan ve var eden şeyler olduğunu unutmamamız gerekiyor. 

KAYNAKÇA

Feist, J & Feist G.J. (2006) Theories of Personality. New York: McGraw Hill.

Joseph, E. D. (1987). The consciousness of being conscious. Journal of the American Psychoanalytic Association, 35(1), 5-22.

Kayıhan, A. (2021, Mart). Büyük Sorulara Büyük Cevaplar: Bilinç Nedir ve Transfer Edilebilir mi? Popular Science Türkiye. 107, 52-53. 

Sideris Ç. A., (2021, Mart 27). Psikodinamik Yaklaşımdan Bilinç ve Bilinçdışı: Bilmenin ve Bilmemenin Türlü Halleri. [Konferans oturumu]. 7. Psikoloji Günü: Bilinç ve Benlik, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul.