Hayatımızın en temelinde yatan şeylerden birisi de beslenme. Sabah uyanıp akşam oluncaya kadar akıllardaki “Ne yesem?” sorusu bir türlü susmuyor. Hayatımızı tamamı ile etkileyen beslenme tabii ki doğrudan psikolojimizi de etkiliyor. Öyle ki, bazılarımız acıktığında çok somurtkan veya sinirli olabiliyorken, bazılarımız stres yapınca bir şey yeme ihtiyacı hisseder, bazılarımız depresif bir ruh halinde ise, yediğimiz ufak bir çikolata parçası bile biraz olsun keyfimizi yerine getirmeye yetiyor. Yorgunluk kahvesi veya beş çayları ise günün en güzel saatleri arasında yer alabiliyor. Kısacası yediğimiz içtiğimiz her besin fizyolojik ve ruhsal durumumuzu pozitif veya negatif yönde etkiliyor. 

Özellikle bu pandemi döneminde hepimiz evlerimize kapandık ve evde aktif olabileceğimiz yerlerden bir tanesi de mutfak oldu. Kimilerimiz aldı eline çırpıcıyı kek, pasta, muhallebi yaptı. Kimilerimizin mutfağından ev yapımı hamburger, kebap lahmacun kokuları geldi, kimilerimiz ise nasıl olsa ben bunların tadını biliyorum deyip daha çok sağlıklı ve dengeli beslenmeye doğru yol aldı. Peki, hayatımızı bu denli meşgul eden, beslenme ve psikolojinin ilişkisi üzerine ne gibi araştırmalar yapılmış bir bakalım.

İlk öğünümüz kahvaltı. Sıkı bir kahvaltı yapmanın önemi artık hepimiz ezberledik. Özellikle, Türk usulü kahvaltılarımızı düşünürsek bir hayli şanslıyız. Her türlü besin ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz bu ilk öğünün bize psikolojik getirisi ise çok büyük. Bir araştırmaya göre, güne kahvaltı yaparak başlayan insanların mutluluk puanı, yapmayanlara göre daha yüksek çıktığını göstermiştir. Yani, sabahları yapılan sıkı kahvaltı gün içerisinde daha fazla mutlu ve enerjik hissetmemizde büyük bir katkı sağlıyor. Kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmaya göre ise, tam tahıllı yiyecekler, taze meyve ve sebze, işlenmemiş etler gibi besinleri tüketen kadınlarda bipolar, anksiyete ve depresyon tanısı alanlar sağlıklı beslenmeyenlere oranla daha az rastlanmıştır (Kerwin,1999). Beslenmenin depresyon üzerindeki etkisi ise araştırmalar ile desteklenmiş ve fast-food, şekerli gıda, kızarmış hazır veya işlenmiş yiyecek tüketen insanlarda depresyon riski yüksek çıkmıştır. Stres düzeyi yüksek olan insanlarda ise, kortizol hormonu fazla salgılandığından fizyolojik sağlığa etkisi de diyabet riskinin artması ile ilişkilendirilmiştir. Stresliyken çiğneme hızlı olduğundan kilo artışı da bu bilgiler arasında yer alıyor (Çobanoğlu ve Ark, 2008).

 Bunlarla birlikte, beslenme ve yeme ile ilgili davranış bozuklukları da ön plana çıkıyor.  Örneğin, çağın bilinen hastalıklarından anoreksiya nervosa ise beslenmeden kaynaklanan bir davranış bozukluğudur. Anoreksiya nervosa kısaca, kilo almaktan korkulan yoğun bir duygudur ve bu yüzden beslenme miktarının kısıtlandığı bir hastalıktır (DSM-IV,2013). Bu gibi yeme bozukluğu yaşayan hastalar genellikle, yaşadığı boşanma, yakın birinin ölümü veya hastalığından, sosyo-kültürel normlardan, cinsel travmalardan, yeni okul veya iş ortamlarından etkilenirler. Stres ve kaygıyı da yoğun olarak hissederler. Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise anoreksiya nevroza, sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyi yüksek genç kadınlarda daha fazla çıkmış ve bu tanıyı alan kişilerle, beden imgesi arasında bir ilişki bulunduğu da saptanmıştır (Topbaş ve Ark, 2019). Bir başka yeme bozukluğu ise tıkınırcasına yeme, bu hastalıkta ise, haftada en az bir kere yineleyen tıkınırcasına yeme atakları ve kilo alımını önlemek için yineleyen çıkarma, hiç yememe, aşırı egzersiz gibi davranışlar görülebilir. Ataklar sırasında kişi yeme kontrolünü kaybeder, normalden çok fazla hızlı yer, rahatsızlık duygusu oluşana kadar yemek yemeye ara vermez. Genellikle kişi bu durumdan utandığı için tek başına yemek yemeyi tercih eder ve yemek yedikten sonra kendinden iğrenme, depresyon ve ağır bir suçluluk duygusu baş gösterir (DSM-IV, 2013). 

Son olarak, ruh sağlığını olumlu yönde etkileyen yiyeceklere de değinmekte fayda var. Örneğin, kuruyemişler, enerji getirmekle kalmayıp serotonin yani mutluluk hormonu salgılamamıza yardımcı oluyor. Önemli protein kaynaklarından olan yumurta da mutluluğun bir parçası olarak görülüyor. Beslenme ve diyetetik alanında uzmanlara göre, kabak çekirdeği, içerdiği amino asit sayesinde serotonin salgılamamıza yardımcı oluyor. Bitter çikolata, muz, ceviz, bezelye, kuru incir, badem, sarımsak, avokado, bal gibi besinler de içerdiği çeşitli vitaminlerden ötürü enerji ve mutluluğu beraberinde getiren öncü besinler olarak karşımıza çıkıyor (Yüzbaşıoğlu, 2020). Tabi ki bu besinleri dengeli bir şekilde yemek de mutluluğun parçası olduğunu hatırlayalım. 

Ne yersek yiyelim ne içersek içelim, unutmayalım her şey kişinin kendisini sevmesi, saygı göstermesi ile başlar. Toplumun dayattığı güzellik algılarından ve normlardan kendinizi soyutlayıp kendi ruhsal ve fizyolojik ihtiyaçlarınıza kulak vermenizde fayda var. Mutluluğu sağlamak için, besinlerle arkadaş olun, zihinsel ve fiziksel egzersizlerinizi ihmal etmeyin. Sağlıkla kalın. 

 

Referanslar:

Çobanoğlu, Z.S.Ü, Altuntaş Y., Karamustafalıoğlu K.O, Şengül A, Çobanoğlu N., ( 2008)  Tip 1 ve Tip 2 diyabet mellitus hastalarında yeme bozuklukları ve bozulmuş yeme davranışı. Düşünen Adam: Psikiyatrik ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 21:24-3

Feeding and Eating Disorders. In: Diagnostic and Statistical Manual of mental Disorders Fifth Edition DSM-5 (2013) Washington, DC. American Psychiatric Association. USA,2013; pp. 329-354

Kerwin, M. E., 1999. Empirically supported treatments in pediatric psychology: severe feeding problems. Journal of Pediatric Psychology, Volume 24, Issue 3, Jun 1999, Pages 193–214, https://doi.org/10.1093/jpepsy/24.3.193

Topbaş, E., Bingöl, G., Pelitli, S., N., Tezel, H., Önder,S., Şahin G., (2019). Üniversite öğrencilerinde anoreksiya nevroza belirtileri ve ilişkili faktörlerin araştırılması. Psikiyatri Hemsireliği Dergisi. DOI: 10.14744/phd.2019.22448 J Psychiatric Nurs 2019;10(3):204-210 

Yüzbaşıoğlu E., (2020). Mutlu eden yiyecekler nelerdir?. HThayat.05 Aralık.