Aşka dair yazılan onlarca makale, onlarca şiir ve şarkı varken hala yüzyıllardır aşkın ne olduğu kesin olarak tanımlanamamıştır. Örneğin, Fransız psikanalist Lacan’a göre “Aşk sahip olamadığınız bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir.” Freud ise aşk’ı cinselliğin yüceltilmesi olarak tanımlamıştır. Farklı bir bakış açısıyla bakan Fromm’a göre ise aşk, saygı, sorumluluk ve anlayışlı olmayı barındırır. Antik Yunan Filozofu Platon ise aşkın gözünün kör olduğunu söylemiştir. Can Yücel bir şiirinde “Sebepsiz sevmektir aşk, nedeni olmadan bağlanmak birine.” cümleleri ile aşkın tanımına değinmiştir. Görüyoruz ki; daha binlerce tanım yapılabilir aşk için.

     Aşk herkesin hayatında en az bir kere de olsa yaşamak istediği ve umut ettiği bir duygudur. Güvenme, bağlanma, saygı ve sevgi bileşenlerini içinde barındırır. Son zamanlarda aşk teması psikolojinin önemli konularından biri hale geldi ve bu konuda nöropsikoloji alanında da araştırmalar yapılmaya devam ediyor. Peki aşık olduğumuz kişiyi gördüğümüzde gerçekten midemizdeki kelebekler neden bir anda çıkıveriyor? Ellerimiz terliyor kalbimiz hızla çarpıyor? Gelin bu kelebeklere bir anlam verelim, aşık olduğumuzda beynimizde ve vücudumuzda neler oluyor bir bakalım.

     Psikolog Helen Fisher (2004), aşkı insanların takıntılı olma hali olarak tanımlamıştır. Psikiyatristlerden bazıları ise, aşık olma halini Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) veya gerçeği görmenin bozulduğu psikotik bir süreç olarak tanımlıyorlar. Çünkü, beyindeki kimyasal değişikliklerin bu hastalıklarda aşk ile aynı değişimlere yol açtığını savunuyorlar.

     Bilimsel araştırmalara göre aşkın insan hayatında önemli işlevleri ve kimyası var. Bu kimya, vücudumuzun en önemli yapı taşlarından hormonlar ile gerçekleşiyor. Sağlığımızı ve davranışlarımızı etkileyen hormonlarımız, aşık olduğumuzda bizi ele veriyor. Kalp atış hızımız artıyor, yanaklarımız kızarıyor, ellerimiz titriyor ya da terliyor. Hormonlar beynimizin Hipotalamus bölgesinden yola çıkıyor ve hipofiz bölgesine mesajı iletiyor. Adrenalin hormonu aşık olan kişinin kalp hızını arttıyor ve terletiyor.

     Araştırmalara göre taze aşık kişilerin beyinlerinde dopamin üreten hücrelerde artış olduğu gözlemlenmiştir (Aleksidze,2018). Böylece, kişi daha konuşkan daha coşkulu oluyor. Dopamin, aşık olunan kişiyi akıldan çıkarmasına engel olan ve tutkudan sorumlu olan hormondur. Ayrıca, kıskançlık, hiperaktivite ve uykusuzluktan da dopamin sorumlu olarak gösteriliyor.

     Aşkın bağımlılık seviyesinde ise Oksitosin hormonunun büyük bir etkisi vardır. Oksitosin aynı zamanda çiftlerin arasındaki iletişimi ve bağlılığı güçlendirir. Tenlerin birleşmesi ile de salgılanan bu hormonun diğer ismi ise sarılma hormonudur. Ne kadar çok sarılırsak o kadar çok Oksitosin miktarını artırmış oluyoruz (Parmar & Malik, 2017). Serotonin hormonu ile mutluluk salgılanır. Aşık olduğumuz kişinin yanından ayrıldığımızda ise serotonin salgılanması düşer, daha çok depresif hale bürünürüz (Atak & Taştan, 2012).

     Kaybetme korkusuna kapılarak zaman zaman paniklememize neden olan hormon ise Nöropinefrindir. Aynı zamanda aşık olduğumuzda yemeden içmeden kesilmemizin en önemli sebebi de bu hormona bağlıdır (Aleksidze, 2018). Hepimizin aşina olduğu diğer hormonlar ise östrojen ve testosterondur. Testosteron erkeklik hormonu, östrojen kadınlık hormonudur. Testosteron hormonu sadece erkeklerde bulunmaz. Kadınları da etkileyen bir hormondur. Yapılan bir çalışmada, aşık olan kadınlardaki testesteron seviyesinin aşık olmayan kadınlara göre az bulunduğu saptanmıştır. Testosteron hormonun afrodizyak etkisi olduğu da bilgiler arasında (Sorokowski ve diğerleri, 2019).

     Aşk için önemli olan bir başka konu ise feromonlardır. Feromonlar bilinçli olarak fark edilmezler, kimyasal cinsel çekici anlamına gelir. İnsanların sosyal ve cinsel iletişimini etkiler (Grammer ve Jutte, 1997). Yani kişiye özel cinsel kokulardır. İnsanların bağışıklık sisteminde bulunur ve algılanamayacak kadar hafif bir kimyasal salgıdır. Aşk kokusu olarak da tanımlanabiliyor. Aşk ne kadar yoğun olursa feromonlar da o kadar yoğun oluyor (Özsoy, 2009). Bir çalışmada erkek teninde bulunan androstenol isimli kimsayal kokunun kadınlara çekici geldiği bulunmuştur (Rafal ve diğerleri, 2006). Ne yazık ki hormonların salgılanması devamlı değildir. Hormon düzeyleri zamanla azalır, çiftler ayrılmasalar da duygularının yoğunluğu da gittikçe düşer (Aleksidze,2018).

     Evet, işte aşk böylece insanın kimyasını ele geçirmiş oluyor. Yüzyıllardan beri insanoğlunun başına ne zorluklar gelirse gelsin karşı koyamadığı, vazgeçemediği en değerli duygulardan. Shakespeare’in de bir kitabında bahsettiği gibi “Aşk gençlik gülümüzün dikenidir; içgüdülerimiz buna, bu içgüdülerimize can verir. Aşk insan oluşumuzun anlamı, kanıtıdır.”

 

Kaynaklar:

Aleksidze, N., (2018). The Quantitative Distribution of the Hormones of Love and Neurotransmitters at Psycho Emotional Stresses. Psychology & Psychological Research International Journal. 3. 10.23880/PPRIJ-16000166.

Atak, H., Taştan N., (2012). Romantik İlişkiler ve Aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry ;4(4):520-546 doi:10.5455/cap.20120431

Fisher H. Why We Love? (2004) The Nature and Chemistry of Romantic Love. New York, Henry Holt and Co,

Grammer K, Jütte A. (1997). Battle of odors: significance of pheromones for human reproduction. Gynakol Geburtshilfliche Rundsch; 37:150-153

Özsoy, S. (2009) Anadolu Psikiyatri Dergisi; İnsanın kokusu: Feromonlar.Sivas Vol. 10, (Jun): S14-S15

Parmar, Pooja & Malik, Shams. (2017). Oxytocin- The Hormone of Love. 

Rafal MK, Herbert M, Pavel IO, Stefano V, Rogawski MA. (2006).The pheromone androstenol (5 alpha-androst-16-en-3 alpha-ol) is a neurosteroid positive modulator of GABAA receptors. J Pharmacol Exp Ther; 317:694-703.

Sorokowski P., Żelaźniewicz A., Nowak J, Groyecka A., Kaleta M., Lech W, Samorek S, Stachowska K., Bocian K., Pulcer A, Sorokowska A., Kowal M., Pisanski K.,( 2019). Romantic Love and Reproductive Hormones in Women. Int J Environ Res Public Health.  Oct 31;16(21):4224. doi: 10.3390/ijerph16214224.