“Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın

…”

Bedri Rahmi Eyuboğlu

 

Yüzyıllardır şiirlere konu olan, hakkında romanlar yazılan, şarkılar bestelenen, sanatın olduğu kadar hayatın da içinde hep var olan duygu; aşk. Kimine göre kalbinde kelebekler uçurur, kimine göre derin acılara sürükler, kimi için de görmezden gelinmesi gerekendir.  Psikolojide de araştırmalara konu olan, insan psikolojisini en doğru şekilde anlamak için ele alınan konulardan biridir. Çünkü bireyler için aşkın varlığı, aşkın tanımı, hissettikleri, romantik anlamda duygularının varlığı ve davranışa yansıma biçimleri psikolojik iyi oluş ve yaşam tatmini de önemli ölçüde etkiler (Şahin & Çoksan, 2020).  Kişilere göre aşkın tanımı değişebilir, görecelidir, herkes faklı şekilde kendi hissettiğini temel alarak bir tanım yapabilir.  Ancak literatürde aşk; birbirlerine doğru güçlü bir şekilde çekilen insanların duygularını derinleştirmeleri ve ilişkiyi sürdürmeyi istemeye başlaması olarak tanımlanabilir (Dönmez, 2009). 

Literatür incelendiği zaman, aşk kavramını araştıran, kişiler üzerindeki etkisini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan farklı kuram ve teoriler karşımıza çıkar.

1.)Aşk stilleri Kuramı: Lee aşkı renklere benzetmiştir ve aşkın birden çok boyutu olabileceğini ve bu nedenle çok boyutlu aşk biçimleri şeklinde sınıflandırılmasını önermiştir (Atak & Taştan, 2012). Gökkuşağındaki bütün renkler kırmızı, sarı ve mavi olmak üzere üç ana renkten kaynağını alırlar. Benzer şekilde, Lee’nin aşk çeşitleri de eros [tutkulu aşk], ludus [oyun gibi aşk] ve storge [arkadaşça aşk] olmak üzere üç ana aşk çeşidinden oluşur. Diğer aşk çeşitleri, bu üç ana aşkın bileşimiyle oluşur. Lee, aşkın bu üç ana çeşidine aşkın birincil renkleri adını vermiştir. Lee, tutkulu aşkın kırmızıya, oyun gibi aşkın sarıya ve arkadaşça aşkın ise maviye benzediğini belirtir. Mania (bağımlı aşk), pragma (mantıklı aşk) ve agape (özgeci aşk) ise aşkın ikincil renklerini oluşturur. 

Bu altı aşk stilinin her biri mantıksal olarak birbiriyle ilişkilidir ve her bir stil, diğerlerinden farklı özelliklere sahiptir. Örneğin; tutkulu aşk, fiziksel çekiciliğe dayalı aşk türüdür. Tutkulu aşk genellikle çok güçlü bir fiziksel çekimle başlar ve cinsel yakınlık da çok önemlidir. Oyun gibi aşk, bağlayıcılığı düşük, eğlencesi ön planda, kısa süreli ve çok eşliliğe açık aşk türüdür. Bu tür aşkta bireylerin tercih ettikleri ideal özellikler yoktur ve bu bireyler, yaşamlarını tek bir kişiyle geçirmeyi istemezler. Arkadaşça aşk, benzerlik ve birbirini gözetmeye dayanan, zamanla gelişen aşk türüdür. Arkadaşça aşkta birlikte oldukları kişi ile çeşitli etkinlikleri ve ilgileri paylaşmak çok önemlidir. Mantıklı aşk, devam edileceğine ve olumlu gelecek sağlayabileceğine inanılan ilişkilerdeki eşlere duyulan aşk türüdür. Mantıklı aşıklar sosyal ve kişilik özellikleri temel alarak, birlikte oldukları kişide uyum ararlar. Onlar için birlikte oldukları kişinin özellikleri (inanç, aile ve gelecek beklentisi gibi) çok önemlidir. Bağımlı aşk, kıskanç, güvensiz, biraz da patolojik bir aşk türüdür. Bağımlı aşıklar birbirlerine güvenmezler ve birlikte oldukları kişiyi kaybetme korkusu yaşarlar. Bağımlı aşıkların ilişkileri sorunlu olsa bile, genelde ilişkiyi bitiremezler. Özgeci aşk, karşısındakini kusurlarına karşın karşısındakini seven, onun iyiliğini kendi iyiliğinden daha fazla düşünen bireylerin yaşadığı aşktır. Aşkı hissetmeyi görev gibi algılarlar; ancak, aşktan ya da karşılarındaki kişiden hiçbir beklentileri yoktur. Özgeci aşıklar genellikle bağışlayıcı ve destekleyicidirler. 

2.)Üçgen Aşk Kuramı: Sternberg’e göre aşk, yakınlık, tutku ve bağlılık öğeleri olan bir kavramdır. Üçgen aşk kuramında yakınlık, kişilerarasındaki yakınlığı, karşılıklı anlayışı, iletişimi ve duygusal açıdan sevgiliye bağlı olma duygularını içerir. Bu duygular, partnerler arasında sıcak bir aşk ilişkisi yaşanmasına da izin veren duygulardır. Bir ilişkide tutku, romantizm, fiziksel çekicilik, cinsellik ve beğenme gibi dürtülere önderlik eder. Ayrıca kişinin kendine güveni, başkaları üzerinde etki sahibi olması, kendini gerçekleştirmesi gibi konularda da tutkuların yaşanmasının önemli bir yeri vardır. Bağlanmanın anlamı, bireyin birini sevdiğine karar vermesiyken, uzun dönemde kendini aşka adamasıdır. Kişi sevdiğine karşı gerçek aşk duyguları beslemese de, ona bağlı olduğunu hissedebilir ya da birey sevdiğine bağlı olmasa da, ona gerçek aşk besleyebilir. 

Yakınlık, tutku ve bağlanma öğelerinin farklı bileşimleri, üçgen aşk kuramı çerçevesinde tanımlanan sekiz aşk türünü ortaya çıkartır (Atak & Taştan, 2012). 

  1. Beğenme/Hoşlanma (Yakınlık): Bu aşk türü, bir kişinin bir diğer kişiye kendini yakın hissetmesi, ona karşı bir sıcaklık beslemesi; fakat o kişiye karşı belli bir tutku ya da uzun süreli bir bağlanma hissetmemesi olarak açıklanabilir.
  2. Çılgınca aşk (Tutku): Bu tür aşk, “bir görüşte aşk” sınıfına girer. Kişinin gerçekte aşık olduğu kişiye değil, kafasında hayal ettiği kişiye karşı aşkının bir saplantı haline dönüşmesidir. 
  3. Boş aşk (Bağlanma): Bir kişinin bir başka kişiyi sevdiğine karar vermesi
    ve bu aşkı devam ettirmesi; fakat ilişkinin yakınlık ve tutku barındırmaması sonucu boş aşk ortaya çıkar. Uzun yıllar süren, ancak doğal duygusal içeriklerin ve fiziksel çekimin zaman içinde yok olduğu ilişkiler bu tür aşka girer.
  4. Romantik aşk (Yakınlık+Tutku): Romantik aşk, beğenmenin yanı sıra, kişilerin birbirlerine karşı fiziksel ve mental açıdan çekici gelmesi durumunda oluşur. 
  5. Arkadaşça aşk (Yakınlık+Bağlanma): Bu tür aşk, uzun süren bir arkadaşlık ilişkisine benzer. Tutku unsuru ilişkide söz konusu değildir. Birçok romantik aşk ilişkisi arkadaşça aşk ilişkisine dönüşebilir ve tutku ortadan kalkınca yerini yakınlık alır.
  6. Aptalca aşk (Tutku+Bağlanma): Bu tür aşk Hollywood tarzı bir aşktır, filmlerde olduğu gibi insanlar tanışıp, ardından kısa bir süre içinde evlenirler. Zaman içinde gelişen yakınlık unsuru göz ardı edilip, yalnızca tutkuya dayanarak bir bağlanma yaratılır. 
  7. Mükemmel aşk (Yakınlık+Tutku+Bağlanma): Özellikle romantik ilişkilerde birçok insanın istediği aşk türüdür. Bu tür bir aşkı yaşamak zordur; fakat bu tür bir aşkı elde tutmak, onu yaşamaktan daha da zordur.
  8. Aşksızlık: Bu tür aşkta üç unsurun hiçbiri bulunmamaktadır. Bu ilişkiler zorunlu ilişkilerdir. 

Sonuç olarak, hem literatürde yer alan çalışmalar göz önüne alındığında hem de bireylerin kişisel yaşantıları değerlendirildiğinde, aşk kavramının hayatın ne kadar içinde yer aldığını ve bireylerin iyi oluşları, yaşam tatminleri ve hayata bakış açıları için ne derece güçlü bir etken olduğu ifade edilebilir. Aşk ya da romantik ilişkileri ele alan psikoloji çalışmaları incelendiğinde, bu çalışmaların çoğunlukla gençler üzerinde ve onların aşk yaşantılarını belirlemek amacıyla yapıldığı söylenebilir. Ancak özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar göz önüne alındığında aşk, sadece genç bireyler için değil yakın ilişkiler her yaşta söz konusu olduğu için daha farklı yaş gruplarında da incelenmektedir.  

Referanslar:

Atak, H. & Taştan, N. (2012). Romantik İlişkiler ve Aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry, 4(4), 520-546. doi:10.5455/cap.20120431

Dönmez, A. (2009). Yakın İlişkiler Psikolojisi. Ankara:Nobel Yayın Dağıtım.

Şahin, S. M. & Çoksan, S. (2020). The Relationship between Attachment Styles, Love Types, Emotional Expression, and Life Satisfaction. DOI:10.31234/osf.io/vqw9d