‘’Siz aşkı ne bilirsiniz bayım

Aşkı aşk bilir yalnız!’’

Didem Madak

 

Aşk Nedir?

Bu sorunun cevabını herkes en az bir kez merak etmiş olabilir yada bizzat tüm hissettiklerine ‘Bu aşk’ demiş olabilir. Bunca yıl şairler, romanlar, oyunlar, filmler, senaryolar, şarkılar aşkı bize anlatmaya çalıştı. Kimimiz hissettiklerimizin ismini böylece koyduk kimimiz de sadece aşıkların hikayesine tanık olduk.

Didem Madak’ın dediği gibi ‘’Aşkı aşk bilir yalnız!’’ Aşk denilen bu hali hissetmeden durumu anlayabilmek epey zorlayıcıdır. Peki insan niye, nasıl aşık oluyor, aşık kalabiliyor veya neden diğerleri değil de o bir kişi zihnini böylesine meşgul edebiliyor? Bu yazıda aşkın nörobiyolojik tarafından bahsedeceğiz. 

Önce kısaca limbik sistemden konuşalım. Limbik sistem duygularımızı işleyen, tanımamızı sağlayan ve dengeleyen yapıları içerir. Bu yapılar temelde amigdala, hipotalamus, hipokampus ve talamustur. Talamus, koku haricindeki tüm duyuların aktarılma istasyonudur. Hipotalamus, otonom sinir sistemimizi ve endokrin sinir sistemimizi düzenler. Amigdala, başkalarının duygularını okumaya özellikle korku, kaygı, öfke duygularının anlaşılmasını sağlar. Hipokampus ise, yeni gelen tüm bilgileri belleğe depolar. 

Aşık olacağımız kişiyle karşılaştık diyelim. Talamus ondan aldığımız tüm duyuları aktarıyor. Amigdala korku, kaygı ve öfkeden uzak, durgun halini alıyor ve hipotalamus sayesinde endokrin sistemimizle karşılıklı bağlantılar kuruyor. Endokrin sistemdeki hormonlar dalgalanıyor ve hipokampus de bu kişiyi adeta belleğimize kazıyor. İşte aşk!

Endokrin sistemdeki bizi aşık kılan bu nörotransmitterler dopamin, kortizol, serotonin, nöradrenalin, oksitosin ve vazopressindir.

Dopamin salgılandığında coşku, heyecan, motivasyon hissederiz ve aşkın hissedildiği zamanlarda dopamin seviyesi epey yüksektedir. Yani aşık olunan kişinin yanında hissedilen mutluluk, rahatlık ve huzur dopamin ve stresi azaltan kortizol sayesindedir diyebiliriz. 

Serotonin ise bu konuda biraz tartışmalı olan nörotransmitterdir. 

Araştırmalar serotoninin ‘obsesif kompulsif bozukluk’ rahatsızlığına sahip kişiler ve aşık kişilerde benzerlik gösterdiğini söylüyor, yani düşük seviyede. Kişi aşık olduğu kişiye karşı takıntılı düşüncelere sahip oluyor diyebiliriz. 

Vazopressin ve oksitosin ise bağlılık hissetmemizi, uzun süre ilişkilerin içinde kalabilmemizi sağlıyor.

Son olarak yapılan beyin görüntüleme çalışmaları ise, aşık beynin prefrontal korteksinde çalışma aktivitesinin azaldığını gösteriyor. Prefrontal korteks, beynimizin dikkat, akılsallaştırma, karar verme, ahlak yargısı, neden sonuç çıkarımı yapmamızı sağlayan bölgesidir. Buradaki aktivitenin azalması da aşık olduğumuzda neden yanlış kararlar verebildiğimizi, aşık olunan kişi dışında başka şeylere konsantre olmakta neden zorlandığımızı da yeterince açıklıyor. 

Aşık olurken beynimiz epey enerji harcıyor gibi gözüküyor, aşık isek önce kendimizin sonra da bu halin kıymetini bilmek gerekir. Sevgi dolu nice günlere.

 

Kaynakça:

Bartels, A., & Zeki, S. (2000). The neural basis of romantic love. Neuroreport11(17), 3829-3834.

SARAÇLI, Ö., Atasoy, N., & Karaahmet, E. (2012). Yakın İlişkilerin Nörobiyolojisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar4(4), 414-427.

Tufan, A. E., & Yaluğ, İ. (2010). Aşk fenomeni ve sevgi ilişkilerinin nörobiyolojisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar2(4), 443-456.