Yunanca, kökenli bir kelime olan

aleksitimi, ‘duygular için söz yokluğu’ şeklinde dilimize çevrilmiştir. Başlangıçta psikosomatik hastalarda görülen belirtileri açıklamak amacıyla ortaya atılmışsa da, günümüzde yalnızca bu hastalarda değil, diğer ruhsal ve fiziksel hastalıklarda sıklıkla görüldüğü vurgulanmaktadır. Aleksitimiklerin en belirgin özellikleri duygularını fark edip bunları ifade etmede güçlük çekmeleridir. Duygusal işlevlerinde ve kişiler arası ilişkilerinde güçlük çekerler. Başka bir dünyadan gelmiş gibidirler. Duygu ve düşünce arasında bağ kurup bunları ifade etmekte sorun yaşarlar. Yapılan çalışmalar sonucunda

aleksitimik özellikler ve belirtiler

: duyguları tanıma, ayırt etme ve ifade de güçlük, hayal kurmaktan yoksun olma, işlemsel düşünme ve dış merkezli bilişsel yapı olmak üzere dört ana başlık altında toplanmaktadır.

Konuya çeşitli kuramlar açısından yaklaşılmaktadır. Bunlardan biri olan bağlanma kuramında (Bowlby 1969, Bowlby 1973) kişinin erken yaşlarda ilgi ve bakımını üstlenen kişiyle kurduğu ilişkinin, ileriki dönemlerde onun duygu, düşünce ve davranışlarında belirleyici rol oynadığı öne sürülmektedir. Hazan ve Shaver (1987), Bowlby’nin bağlanma yaklaşımı temel alınarak, yetişkinlikteki romantik ilişkilerin açıklanabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu araştırmacılara göre bireyler bebeklik ya da çocukluk döneminde ebeveyn ile kurulan bağlanmanın bir benzerini, yetişkinlikte romantik eşleriyle kurdukları ilişkide deneyimlerler.

Araştırmacılar, temelde güvenli ve güvensiz olmak üzere iki bağlanma stilinden söz etmektedirler. Güvenli bağlanma, çocuğun duygu ve ihtiyaçlarına duyarlı olan ve bu ihtiyaçlara yerinde ve zamanında cevap veren ebeveyne karşı geliştirilen bağlanma türü iken; güvensiz bağlanma bunun tam tersi özellikler taşıyan ebeveynlere karşı geliştirilen bağlanma türü olarak adlandırılmaktadır. Ergenler ve yetişkinlerle yapılan çalışmalar, güvenli bağlanan kişilerin olumsuz duygu ve davranışları daha az gösterdiklerini, diğer kişilerle daha güçlü ilişkiler kurduklarını ve diğer bireylerin duygusal sıkıntılarına daha duyarlı olduklarını göstermektedir. Güvensiz bağlanan bireylerin ise daha az pozitif duygular deneyimledikleri; anksiyete ve depresyon gibi negatif duygulanımlarını dengelemekte daha başarısız oldukları bildirilmektedir. Bağlanma stili ile duyguları aktarabilme ve dengeleyebilme arasında yakın ilişki olduğu bildirilmektedir.

Geç ergenlik dönemindeki bireylerle yapılan bir çalışmada, aile ve arkadaşlarına güvenli bağlanma geliştirmiş olanların duygusal farkındalıklarının daha yüksek olduğu, daha empatik ve daha sosyal davrandıkları, ayrıca daha fazla olumlu duygu aktardıkları bildirilmektedir. Bağlanma ile doğrudan alektisimi arasındaki ilişkiyi gösteren çalışmalar da mevcuttur. Örneğin, sevikal distoni (baş ve boyun kaslarında görülen kasılma bozukluğu) hastaları ve normal bireylerin karşılaştırıldığı bir çalışmada, hastaların daha yüksek aleksitimi puanı aldıkları ve güvensiz bağlandıkları bildirilmekte; alkol bağımlısı hastalarda yapılan başka bir çalışmada ise kaçınmacı bağlanma stilinin aleksitiminin en güçlü yordayıcısı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Japon öğrencilerle yapılan bir çalışmada, deneklerin çocukluk dönemlerinde annelerinin ilgisini yetersiz olarak algılamaları ile

aleksitimi

arasında bir ilişki bulunmuştur (Fukunishi ve ark. 1997).

Sonuç olarak, güvensiz bağlanmanın, duyguları öğrenmede başarısızlığa neden olabileceği ve aleksitimik kişilik için de zemin hazırlıyor olabileceği düşünülmektedir. İlgili literatür gözden geçirildiğinde, bağlanma, psikolojik semptomlar ve

aleksitimi

arasındaki ilişkileri gösteren çalışmalara da rastlanmıştır. Bu çalışmalarda,

aleksitimi ile güvensiz bağlanma ve psikolojik semptomlar arasındaki pozitif ilişkilerden söz edilmekte;

başka bir deyişle, aleksitimi puanları arttıkça, güvensiz bağlanma ve psikolojik semptom puanlarının da arttığı bildirilmektedir. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir diğer çalışma da hem kaçınmacı hem de kaygılı bağlanma tarzının aleksitimi puanlarını pozitif olarak yordadığını göstermektedir (Meins ve ark. 2008)

Ülkemizde de

aleksitimi

konusunda yapılan çalışmaların son 10 yıl içerisinde artış gösterdiği gözlenmektedir. Bu çalışmalara bakıldığında, özellikle irritabl bağırsak sendromu (Taymur ve ark. 2007), alopesi areata (Yazıcı ve ark. 2006), mastalji (Aksu ve Hacaoğlu 2004), obezite (Deveci ve

ark. 2006), sosyal fobi (Solmaz ve ark. 2000) ve konversiyon bozukluğu (Çelikel ve Saatçioğlu 2002) gibi tanıları almış hastalar üzerinde yoğunlaşıldığı görülmektedir.

Klinik Psikolog Miray Polat

Kaynak:


Bowlby J (1973) Attachment and loss: Separation: Anxiety and anger. 2. Cilt, New York, Basic Books.

Fukunishi I, Kawamura N, Ishikawa N (1997) Mothers' low care in the development of alexithymia: a preliminary study in Japanese college students. Psychol Rep, 80:143-146.