Bazen severek, bazen de mecbur kalarak hayatın geri kalanını paylaşmak üzerine imzaların atıldığı o bağ, evlilik bağı, bir gün koptuğunda, bu her iki taraf için de yıpratıcı bir sürecin başlangıcı olur. Ancak, genellikle (heteroseksüel çiftlerde) kadınlar için bu süreç daha farklı anlamlara gelebilmekte, toplumda kendilerine olan algı değişebilmektedir. Evli bir kadından, “dul kadın”a dönüş süreci maalesef ki beraberinde zorluklar getirebilmektedir. Boşanan kadınların ailelerinin, genelde kızlarını boşanmaktan vazgeçirmek konusunda ısrar etmelerinin bir sebebi de hem kendilerinin hem de kızlarının statü kaybetmemesini ve damgalanmamasını istemeleridir. Babasının iktidarından kocasının iktidarı altına geçmiş olan bu kadınların boşanma kararı, aileleri tarafından zaman zaman kabul edilmemekte, aile desteği olmadan süreci gerçekleştirmek oldukça zor hale gelmektedir. Kadınların, boşanma sürecinde şiddet görmesi, hatta öldürülmesi tehlikesi söz konusudur. Sonrasında ise karşı cinsin tacizlerine maruz kaldığı, ya da hemcinsleri tarafından tehlike olarak görüldüğü durumların da var olduğu bilinmektedir. Boşanma süreci çoğunlukla kadınları psikolojik olarak da yıpratmaktadır. Boşanmaların yasak olarak görüldüğü toplumlarda kadın intihar oranlarının daha fazla olduğu görülmektedir. Tüm bu nedenlerle boşanma sürecinde alınan psikolojik destek büyük önem arz etmektedir.

Araştırmalara göre, boşanmanın kadınlar üzerindeki psikolojik etkileri her yaş grubunda değişmekle birlikte bütün yaş gruplarında yüksek düzeyde depresyon ve anksiyeteye rastlanmaktadır. Boşanma nedeniyle toplum tarafından reddedildiğini düşünen kadınlar boşanma sürecinden daha olumsuz etkilenmekte, özellikle daha ileriki yaşlardaki kadınlarda olumsuz etkiler daha uzun sürmektedir. Boşanma, kadınların özgüvenleri üzerinde de yıkıcı etkiye sahiptir. Özgüveni zedelenen kadın, sorunun kendinde olduğunu düşünmekte, bu da depresyona, öfkeye ve güvensizlik hissine neden olmaktadır. Fakat toplumda boşanmaya yönelik olumsuz tutum ve “dul kadın” imgesi dönüşmeye, boşanmanın kadınlar üzerindeki olumsuz etkileri de seneler geçtikçe azalmaya başlamıştır.


Evlilik ve aile kavramları hiçbir zaman durağan ve değişmez kavramlar olmamışlardır. Feodal toplumdaki kalabalık aileler sanayileşme ile birlikte yerini “çekirdek aile”ye bıraktığında, aile kavramının bittiği düşünülüp aile hayatının devamını sağlamayı amaç edinen dernekler kurulmuştur. Günümüzde ise çekirdek ailenin yavaş yavaş parçalandığını, evlilik dışı beraberliklerin ve tek ebeveynli ailelerin arttığını gözlemlemek mümkündür. Toplumda hem evliliğin hem de boşanmanın ifade ettiği anlam değişmekte, evlilik belli görevlere değil aşk ve sevgiye, bireylerin duygusal ihtiyaçlarına dayanmaya başlamaktadır. 

İstisnaları da olmakla beraber, evlilik toplumda genelde heteroseksist, cinsiyet rollerine ve toplumun evli bir çiftten beklentilerine dayanan bir kurum olarak karşımıza çıkar. Bundan dolayıdır ki “kadının tembelliği”, “erkeğin evi geçindirememesi”, “kısırlık” gibi gerekçelerle sonlanabilir. Evliliğin sonlanmasının belki de her iki taraf üzerinde olumlu etkilerinin olabileceği ihtimaline karşın, birey değil toplumsal değerler göz önüne alınarak, toplumun kutsal olarak nitelendirdiği evlilik bağının korunması nasihat edilir. Fakat, kaliteli bir ilişki içinde olmak, sadece bir ilişki içinde olmaktan çok daha önemlidir. Bununla birlikte sağlıklı bir evde büyümek de hem anne hem babayla birlikte büyümekten daha önemlidir. Tek ebeveyn olarak çocuk büyütmek, anlaşamayan iki ebeveyn olarak büyütmekten çok daha sağlıklı bir aile ortamı sağlayabilir. Günümüzde tek ebeveynli ailelerdeki ya da evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerdeki artışı toplumsal bir bozulma olarak değil, sürekli değişimin bir parçası olarak kabul etmek ve birey üzerindeki olumlu etkilerine odaklanmak daha doğru olacaktır. Şiddet görmesine rağmen ekonomik özgürlüğü olmadığı için, “dul kadın” etiketinden korktuğu için, ya da sadece çocukları için sağlıksız bir evliliği sürdüren kadınların artık kendileri için doğru kararı verebilmesi topluma zarar vermez, aksine çok daha sağlıklı bir toplumun temellerini atmış oluruz.


Kaynak:

Can, Y. ve Aksu N.B. (2016). Boşanma Sürecinde ve Sonrasında Kadın. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 15 (58), 888-902. doi: 10.17755/esosder.25593.


Güler, T. (2010). Anne Baba Eğitimi. Ailenin Tanımı, Tarihsel Gelişimi ve Aile Çeşitleri içinde (1-14. ss.). Ankara: Pegem Akademi.


Sharma, B. (2011). Mental and Emotional İmpact of Divorce on Women. Journal of the Indian Academy of Applied Psychology. 37(1), 125-131.


Uğur S.B. (2014). Günümüzde Kadının Boşanma Deneyimleri: Akademisyen Kadınlar Üzerine Bir Araştırma. Mediterranean Journal of Humanities. 4(2), 293-326. doi: 10.13114/MJH.201428447.